ÇORUM
YÜZÖLÇÜMÜ: 12.820 km²
NÜFUS: 534.578 (2011)
İL TRAFİK NO: 19
İLÇELER: Çorum (merkez), Alaca, Bayat, Boğazkale, Dodurga, İskilip, Kargı, Laçin, Mecitözü, Oğuzlar, Ortaköy, Osmancık, Sungurlu, Uğurludağ.
İLGİ ÇEKİCİ YERLER: Boğazköy-Alacahöyük Milli Parkı, Figanı (Beke) Kaplıcası, Büyük Güllicek, Kuşsaray, Güzelcedere, Pazarlı, Eskiyapar ve Kalınkaya Höyükleri, Çorum, Kaletepe, Kale (Eğercidağ), İskilip ve Osmancık (Kandıber) Kaleleri, Melik Gazi, Kalehisar, Gerdekkaya ve Yazılıkaya Yerleşme Kalıntıları, İskilip Bayat ve Kızılcapelit Kaya Mezarları, Çorum Ulucamisi, Hamid, Han, Şeyh Muhiddin-i Yavsi, Tabakhane, Mihri Hatun, Oğuzköy, Koca Mehmed Paşa (İmaret) ve Büyük Camileri, Sinan Paşa Külliyesi, Alaca Hüseyin Gazi ve Akşemseddin Medreseleri, Koyun Baba Köprüsü, Güpür, Paşa, Ali Paşa, Koca Mehmed Paşa ve Sunguroğlu Hamamları, Çorum, Alacahöyük ve Boğazkale (Boğazköy) Müzeleri.
İl Kültür Müdürlüğü
Tel: (364) 212 05 10
Faks: (364) 212 05 10
Devlet Güzel Sanatlar Galerisi Müdürlüğü
Kültür Sitesi – ÇORUM
Tel: (0 364) 213 70 38
Faks: (0 364) 212 05 10
Müze
Çorum Müzesi
Adres: Gülabibey Mah. Müze Sok. – Çorum
Tel: (364) 213 15 68
Faks: (364) 224 30 25
Örenyerleri
Alacahöyük Müz. Ör. – Alacahöyük/Alaca
Boğazköy Müzesi – Boğazkale
Boğazköy Örenyeri – Boğazkale
Yazılıkaya ve Hat. – Boğazkale
Ortaköy Örenyeri – Ortaköy
Eskiyapar Örenyeri – Alaca
Önemli Günler
Festivaller:
Uluslararası Hitit Festivali
Çorum
15-25 Temmuz
Osmancık Pirinç Festivali
Osmancık
1-10 Kasım
Mecitözü Ayçiçek Festivali
Mecitözü
Eylül Son Hafta
Panayırlar:
Kargı Panayırı
Kargı
31 Ekim-6 Kasım
Şenlikler:
Hıdrellez Şenliği
Osmancık
6-8 Mayıs
Geleneksel Sonbahar Güreş ve Müzik Şenlikleri
İskilip
Eylül İlk Hafta
Güreş ve Şenlik
Sungurlu
Sonbahar Mevsimi
Berk Köyü Karakucak Güreşleri
Berk Köyü / Dodurga
Ekim
Üst Resim: Boğazköy Hattuşaş – İlk çağda Hitit İmparatorluğu’nun başkenti
Alt Resim: Kadeş Antlaşması (M.Ö. 12.yy) – Dünyanın ilk yazılı barış antlaşmasından parça
GENEL BİLGİLER;
Karadeniz Bölgesinin İç Anadolu’ya açılan kapısı olan Çorum İli , Anadolu kültür mozaiği içerisinde eşsiz bir konuma sahiptir.
Günümüzden 7 bin yıl öncesine ait kültürel verilere rastlanan Çorum’da, ilk organize devleti kuran Hititlerin ilk başkenti Hattuşa bulunmaktadır.
Hattuşa Anadolu’nun kalbinde, UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine alınmış ülkemizdeki 9 değerden biridir. Hitit uygarlığı en az Mısır Uygarlığı kadar eski ve zengin bir uygarlıktır. Hititlerle Mısırlılar arasında yapılan Kadeş Antlaşması metin tabletleri Boğazköy’de bulunmuştur.
Hititlerin diğer önemli kült (dini) merkezlerinden sayılan, arkeolojide Arinna olarak bilinen Alacahöyük Ören Yeri; 13 Kral Mezarı , Hatti Tunç Güneş Kursu ve Sfenksli Kapıları ile görülmeye değer tarihi bir yerdir. Ulu Önder Büyük Atatürk’ün bizzat direktifleriyle ilk milli kazılarımızın başlangıç noktası olması ile de önem arzeder.
Ortaköy İlçesindeki Şapinuva ören yeri de büyük bir Hitit kenti olup, hala sürmekte olan kazı çalışmalarında bol miktarda yazılı belge ortaya çıkarılmıştır.
Ayrıca, 1990 yılında başlatılan ve kongre dili Türkçe olan “Hititoloji Kongresi” her üç yılda bir düzenlenmekte olup, 6 yılda bir de Çorum’da gerçekleştirilmektedir. Bu kongreye dünyanın bir çok yerinden bilim adamı katılmaktadır.
Hitit uygarlığının yanısıra, her biri sanat şaheseri olan Selçuklu ve Osmanlı Dönemine ait; cami, köprü ve kalelerle süslü Çorum, yayları ve İncesu Kanyonu gibi doğal güzellikleri ile de görülmeye değer bir yerdir.
Meşhur leblebisi, Osmancık ve Kargı’da üretilen kaliteli pirinçleri dünyaca tanınmaktadır.
İLÇELER
Çorum (merkez), Alaca, Bayat, Boğazkale, Dodurga, İskilip, Kargı, Laçin, Mecitözü, Oğuzlar, Ortaköy, Osmancık, Sungurlu, Uğurludağ.
Müzeler
Çorum Müzesi
İl merkezinde Endüstri Meslek Lisesi yanında yer almaktadır. Hicri 1332 yılına tarihlenen bina, yapıldığı bugünden bu yana hastane ve okul olarak kullanılmıştır. 1989 yılından itibaren Çorum Müzesi olarak kullanılmak üzere restorasyonuna başlanmış ve halen restore işlemi devam etmektedir. Müzede Geç Kalkolotik (M.Ö. 4500) dönemden itibaren kronolojik olarak Eski Tunç Çağı, Asur Ticaret Kolonileri Çağı, Eski Hitit, Hitit İmparatorluk, Firig, Helenistik, Roma ve Bizans Dönemi eserlerinin sergileneceği arkeolojik salon ile Çorum yöresine ait Etnoğrafik eserlerin sergileneceği Etnoğrafik salonu açma çalışmaları devam etmektedir.
Alacahöyük Müzesi
Alaca İlçesi, Alacahöyük beldesinde yer almaktadır. Çorum Müze Müdürlüğüne bağlı olarak hizmet veren müzede ; Alacahöyük kazılarında elde edilen Kalkolotik, Eski Tunç Çağı, Hitit ve Frig Dönemine ait eserler ile yöreden derlenen Etnoğrafik eserler sergilenmektedir.Çorum’a 45 km. uzaklıktadır. Alacahöyük’te ilk yerel müze 1940 yılında teşhire açılmış, 1982 yılında ise yeni binasına taşınmıştır. İki katlı olan müzenin üst katında Hamit Zübeyr Koşay ve Remzi Oğuz Arık salonları bulunmaktadır. Kazı başkanlarının isimlerinin verildiği bu salonlarda Alacahöyük ve Pazarlı kazısında elde edilen eserler sergilenmektedir.
Boğazköy Müzesi
Çorum’a 84 km. uzaklıktaki Boğazkale ilçesinde yer almaktadır. Çorum Müze Müdürlüğüne bağlı olarak hizmet veren müzede Boğazköy-Hattuşa kazılarında açığa çıkartılan eserler ile çevreden elde edilen eserler sergilenmektedir.
12 Eylül 1966 yılında açılan Müze, Boğazköy (Hattuşaş) kazılarında açığa çıkan ve çevreden müzeye gelen eserlerin depo ve sergilemesinin yapıldığı mahalli bir müze konumdadır.
Hitit Dönemine ait eserlerin ağırlıklı olduğu müzede ; Kalkolitik, Eski Tunç, Hitit, Frig, Roma ve Bizans dönemlerine ait eserler de sergilenmektedir.
Örenyerleri
Alacahöyük Örenyeri Çorum’un 45 km güneyinde, Alaca İlçesinin 17 km kuzeybatısında yer almakta olup, Boğazköy’e 34, Ankara’ya ise 210 km uzaklıktaki Alacahöyük Köyü yerleşim alanı içerisindedir. Höyük, bilim alemine ilk kez 1835 yılında W.C.HAMİLTON tarafından tanıtılmış olup, bu yıllardan itibaren Orta Anadolu’yu ziyaret eden bilginlerin uğrak yeri olmuştur.
Eski Tunç ve Hitit Çağında çok önemli bir kült ve sanat merkezi olan Alacahöyük’te 4 uygarlık çağı bulunmaktadır. Geç Kalkolotik çağını Eski Tunç, Hitit, Frig, Roma ve Bizans dönemleri takip eder. Örenyerinde Hitit İmparatorluk dönemine ait Sfenksli Kapı, şehrin batısındaki Poternli Kapı ve mimari eserler ile Hatti uygarlığının aydınlanmasına çok katkıları olan Alacahöyük Eski Tunç Çağı haneden mezarları ile yerel müzesi, Boğazköy ve Yazılıkaya’yı ziyaret edenler için aynı gün gezilebilecek önemli bir örenyeridir.
Hitit İmparatorluk dönemine tarihlenen kalker temel üzerine andezit bloklarla inşa edilmiş iki kule arasında yer alan Sfenksli Kapı’nın genişliği 10 metredir. O, bir yolla bağlandığı büyük mabedin anıtsal geçididir. Dış girişin iki yanındaki büyük söğe bloklarının dış yüzleri Sfenks protomları ile süslüdür. Kulelerin dış ve iç yüzlerinde yer alan kabartmalar Fırtına Tanrısı onuruna kutlanan bir kült festivalini yansıtmaktadır.
Alacahöyük kazıları , Orta Anadolu’nun kuzey bölgesinin kesintisiz stratiğrafisini veren tek merkez olması ve özellikle 13 kral mezarı ile eski Tunç dönemine, monimental mimari kalıntılarıyla Hitit dönemine ışık tutması açısından dünya arkeoloji literatüründe önemli bir yere sahiptir.
Boğazköy Örenyeri Boğazköy ( Hattuşa ) Örenyeri , Çorum ilinin 82 km güneybatısında yer almakta olup, Ankara’ya uzaklığı ise 208 km’dir. Hitit devletinin eski çekirdek bölgesinin merkezinde bulunan Boğazköy ( Hattusa ) örenyeri Budaközü Çayı vadisinin güney ucunda , ovadan 300 m. Yükseklikteki sayısız kaya kütleleri ve dağ yamaçlarının bölünmesiyle çevrili olarak kuzey ve batıda derin yamaçlarla sınırlandırılmıştır. Şehir kuzeye doğru açık olup, kuzey kısmı dışında diğer kısımları surla çevrilidir. Arkeolojik kazılarda gün ışığına çıkarılarak restore edilen ve artık bir açık hava müzesi niteliğinde ziyaret edilebilen kalıntılar, Boğazköy Tarihi Milli Parkı’nın da odak noktasını oluşturmaktadır. Hattuşa 1986 yılında, UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine alınmıştır. Ayrıca burada bulunan çivi yazılı tablet arşivleri de 2001 yılından itibaren UNESCO’nun “Dünya Belleği Listesinde” yer almaktadır.
Hattuşa’nın keşfi 1834 yılında Fransız mimar Charles Texier tarafından gezilmiş ve dünyaya tanıtılmıştır. Bu buluş aslında yalnızca Hattuşa’nın keşfi değil , tamamen unutulmuş olan Hititlerin keşfi olarak da tanımlanabilir. 1893-94’de Ernest Chantre’nin birkaç sondaj yapmasına ve ilk çivi yazılı tabletleri yayınlamasına kadarki dönemde pek çok bilim adamı ve gezgin Hattuşa’yı ziyaret eder. Muze-i Humayun müdürü Osman HAmdi Bey, 1906’da müzesi adına Makridi’nin sorumluluğunda Boğazköy kazılarını başlatmış, zamanın çivi yazısı uzmanı Assiriyolog Hugo Winckler’i de kazı heyetine alarak , burasının Hitit Başkenti Hattuşa olduğunu tespit etmişlerdir. 1931-1939 yılları arasında ve 2.Dünya savaşı nedeniyle verilen aradan sonra 1952’de yeniden başlatılan kazılar kesintisiz olarak Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından sürdürülmektedir.
Antik Kapadokya bölgesinin kuzey sınırına yakın bir yerde bulunan ve arkeolojik kazılarla gün ışığına çıkartılıp restore edilen ve açık hava müzesi niteliğindeki ziyaret edilebilen Hititlerin başkenti Hattuşa-Boğazköy’deki kalıntılar, Boğazköy Tarihi Milli Park’ın temelini oluşturmaktadır. Yüz yıldır sürdürülen kazı ve araştırmalar Hattuşa-Boğazköy çevresindeki en erken yerleşmenin Kalkolotik çağda (M.Ö. 6000) olduğunu ortaya koymuştur. Eski Tunç Çağı’nda da sürekli yerleşmenin görüldüğü Hattuşa’da bu dönemi Asur Ticaret Koloni devri izler. Yazılı belgelere göre M.Ö. 2. binin başlarında Kuşar’lı Anitta Hattuşa Kralı Pijusti’yi yenip şehri tahrip eder ve şehri lanetler. Anitta’nın lanetine rağmen şehir M.Ö. 1600/1650 yıllarında Hitit Kralı 1.
Hattuşili tarafından başkent olarak seçilir. Hititlerin M.Ö.1200’de şehri çeşitli nedenlerle terk etmesiyle burada Erken Demir Çağı (Karanlık Çağ) başlar. Bu dönemi M.Ö. 9.yüzyılda Frig Çağı daha sonra Helenistik, Galat ve Roma/Bizans çağları takip eder.
Boğazkale Yazılıkaya Boğazkale, Hattuşa’nın 1.5 km. kuzeydoğusunda yer almaktadır. Hattuşa’nın en büyük ve etkileyici olan kutsal mekanı, şehrin biraz dışında yer alan, yüksek kayalar arasına saklanmış Yazılıkaya tapınağıdır. Özellikle ilkbahardaki yeni yıl kutlamalarında kullanıldığı sanılan bu Açıkhava tapınağında, ülkenin önemli Tanrı ve tanrıçaları alay halinde kayalara kabartma olarak işlenmiştir.
Yazılıkaya Açıkhava tapınağında tabii kayalığa yapılmış olan, A odası olarak adlandırılan büyük galeri ile, B odası olarak adlandırılan küçük galeri yer almaktadır. Büyük galeri’nin ( A Odası ) batı duvarı Tanrı kabartmalarıyla, doğu duvarı ise tanrıça kabartmalarıyla bezelidir. Ayrı bir girişi bulunan Küçük Galeriyi ( B Odası ) girişin iki yanında bulunan aslan başlı , insan gövdeli cinler korumaktadır. B odasının batı duvarında sağa doğru ilerleyen 12 tanrı, doğu duvarında ise Kılıç Tanrısı ile Tanrı Şarruma ve himayesindeki Kral IV.Tudhalia yer almaktadır.
Ortaköy Şapinuva Çorum’un 53 km güneydoğusunda yer alan Ortaköy ilçesinin , 3 km güneyindedir. Ortaköy Hitit şehri ,Yeşilırmak Nehrinin üzerinde bulunduğu ve Kelkit’ten başlayan Koyulhisar-Reşadiye-Niksar üzerinden Amasya’ya doğru gelişen vadinin hemen sonunda yer almaktadır.Şehir derince bir vadinin kuzey yamaçlarındaki bir plato üzerine kurulmuştur.
1990 yılında Prof. Dr.Aygül Süel ve Dr.Mustafa Süel başkanlığında kazı çalışmaları başlatılmıştır.1994 yılında Ortaköy’ün Hitit Çağı’ndaki adının Şapinuwa olduğu tesbit edilmiştir. Bu önemli Hitit şehri Hitit Devleti’nin başkentlerinden biridir.
Yapılan çalışmalarda monumental yapılar günışığına çıkarılmıştır.Bu binalarda şu ana kadar sayıları dört bini aşan Hitit çivi yazılı tablet arşivleri ele geçirilmiştir. Bunların çoğunu Hititçe metinler oluşturur. İçerik olarak birbirleriyle ilişkileri, paleografileri ve buluntu durumlarına göre, Ortaköy –Şapinuva tabletlerinin büyük bir kısmının aynı döneme ait oldukları, Boğazköy ve Maşat Höyük belgeleri ile olan ilişkileri nedeniyle de bu tabletlerin Orta Hitit döneminin sonlarına tarihlendiği açıklanmıştır.
Eskipazar Örenyeri
Alaca ilçesinin 5 Km Batısında,Alaca-Sungurlu yolu üzerindeki höyük,Boğazköy’ün 25 Km Kuzeydoğusunda, Alacahöyük’ün ise 20 Km Güneydoğusunda yer almaktadır. Yapılan çalışmalar sonucunda Höyükte kesintisiz bir iskanın varlığı tespit edilmiş olup,Höyükte eski Tunç,Hitit,Frig,Roma ve iki safhalı Helenistik döneme rastlanmıştır.
Höyükün Kuzeydoğu ve Batı kesimlerinde Hitit İmparatorluk çağı şehir surunun temelleri bulunmuş,dikdörtgen planlı,avluları taş döşeli binalar
Boğazköy ve Alacahöyükteki binalardan farksız olarak ,Hitit üslubunda inşaa edilmişlerdir.Höyükün Güneydoğu kesiminde geniş bir alana yayılan eski Hitit dönemi mahallesinin yanmış evlerinden çok sayıda toprak eserler elde edilmiştir.Yine bu alanlarda bulunan kabartmalı kült vazoları burasının dini bir merkez olduğu görüşünü kuvvetlendirmiştir.Höyükte Hitit tabakaları altında yer alan eski Tunç çağı tabakalarında yapılan çalışmalarda ,bir evin tabanı altında altın ve gümüş objelerden oluşan bir defineye rastlanılmıştır.Gümüş vazolar,Suriye şişesi,gümüş merasim baltası ,değişik tiplerde altın iğne,boncuk,küpe ve bileziklerden oluşan define,bir taraftan
Alacahöyük,Kültepe,diğer taraftan Truva ,Poliochni ve Kuzey Suriye-Mezopotamya buluntularıyla benzer olup bu buluntular Ankara Medeniyetler Müzesinde sergilenmektedir.
Yörüklü (Hüseyindede Tepesi)
İlimiz Sungurlu ilçesi,Yörüklü kasabası Hüseyindede tepesi olarak adlandırılan mevkiide bulunmaktadır.Yapılan çalışmalar sonucunda Eski Hitit dönemine ait iki ayrı kabartmalı vazo parçalarına yine aynı döneme ait olan tek mekanlı bir odada rastlanmıştır.Elde edilen parçaların restorasyon çalışmaları sonucunda birisinin inandık vazosu tipinde olduğu,diğerinin ise daha küçük ve boyun üzerinde tek filiz halinde Hitit dini törenlerini anlatan bir tasvir bantının olduğu tespit edilmiştir.Bu tasvir bantı üzerindeki en önemli sahneyi ise boğa üzerinde takla atan bir akrobat oluşturmaktadır.İnandık vazosu tipinde olan ve üzerinde 4 tasvir bantı olan büyük vazonun ağız kenarında küçük bir tekne ve başları içe bakan dört boğa başı yer almaktadır.Tasvir bantlarında konular yine Hitit dini törenlerini anlatmaktadır.Bu kabartmalı vazoların yanı sıra yapılan çalışmalarda
Eski Hitit dönemine ait olan (formlarını daha önceden bilinen) Matara biçimli kap ve yuvarlak ağızlı yüksek boyunlu testiler de elde edilmiştir. 1998 yılındaki çalışmalarda ise teraslama tekniğinde yapıldığı ortaya çıkan Eski Hitit Dönemine ait mimari takip edilmiş olup, ileri ki dönemlerde kazı çalışmalarına devam edilecektir.
Laçin Kapılıkaya Anıtsal Kaya Mezarı
Çorum’un yaklaşık 27 km. kuzeyinde, Kırkdilim mevkiinde oldukça sarp, kayalık ve akarsu tarafından yarılmış derin vadilerin oluşturduğu engebeli arazi üzerinde, kuzeye doğru uzanan bir kaya blokunun burun kısmının kuzey-batı köşesinde yer almaktadır.
Komutan İKEZİOS’a ait hellenistik dönem kaya mezarı olup, M.Ö. II.yüzyıla tarihlenmektedir. Çay seviyesinden 65 m. Yükseklikteki kaya mezarının yamuk biçimli bir podyum zemini vardır.Bu podyumdan 8 basamaklı merdivenle ikinci platformda, oradan da 12 basamaklı merdivenle mezar önündeki podyuma geçilmektedir.
Mezar odasının kapısı üzerinde “İKEZİOS”yazısı okunmaktadır. Mezar odası kareplanlı olup , girişin sağ ve solunda niş şeklinde oyulmuş ölü şekilleri vardır.
İskilip Kaya Mezarı
İskilip merkezinde bulunan Osmanlı dönemine ait 100 m yükseklikteki tabi bir kaya üzerine inşa edilmiş, kalenin güney ve güneydoğu eteğinde Roma dönemine ait kaya mezarları bulunmaktadır. Güneydoğusunda bulunan kaya mezarının iki sütunlu dikdörtgen bir girişi vardır.Yuvarlak sütun gövdeleri yukarı doğru inmektedir. Başlıklarda bulunan bilezikler üzerinde oturmuş birer aslan bulunmaktadır. Sütun başlıkları üzerindeki üçgen alınlık içerisinde ise yatar durumda karşılıklı kanatlı iki aslan figürü bulunmaktadır. Kabartmalardan birinin elinde kılıç, diğerinin elinde kadeh mevcuttur. Mezar odası içerisinde iki adet ölü sekisi bulunmaktadır.
Kuleler ve Kaleler
Saat Kulesi: l894 yılında Çorum’lu Beşiktaş Muhafızı Yedi Sekiz Hasan Paşa tarafından yaptırılmış olup, yüksekliği 27.5 m.dir. İlimizin tarihi bir simgesidir.
Çorum Kalesi: Selçuklu mimari özelliği taşıyan Çorum Kalesinde
halen iskan mevcuttur. Şehrin güneyinde yüksek bir tepe üzerinde kurulmuştur. Kare planlı olup, 80×80 ebatındadır. Yüksekliği 7.35 m. Duvarların genişliği 2.40 metredir. Kalenin kapısı kuzeyde olup, 2.70×3.30 m. Ölçüsündedir. Kalenin içerisinde büyük bir mescit bulunmaktadır. Kalenin kitabesi olmadığı için kesin yapım tarihi bilinmemektedir. Danişmend veya Selçuklu Dönemine tarihlenen kalede düzgün kesme taş, moloz taş, Roma ve Bizans dönemine ait devşirme taşlar kullanılmıştır.
İskilip Kalesi: Yüz metre yükseklikte, üç tarafı kayalık üzerine inşaa edilmiştir. Güneye bakan bir kapısı, kale içinde sol tarafta bir zindan odası vardır. Dört tarafında burçlar bulunmaktadır.
Osmancık Kalesi: Yüksek bir tepe üzerine kurulmuş olan kalenin surlarının uzunluğu 250 m. Yüksekliği 30 m.dir İlk defa kimler tarafından yapıldığı kesin olarak bilinmemekle birlikte Roma Devrinde yapılmış olduğu sanılmaktadır. Kaleden Kızılırmağa gizli yollar mevcuttur. Kale duvarı örgülerinde Horasan harcı kullanılmıştır. Kale içinde kayalar oyularak yapılmış bir hamam harabesi mevcuttur. Kalenin ön kısmında bir kitabe, gözlemci yeri, kapısı ve burçlardan kalıntılar bulunmaktadır.
Sungurlu Saat Kulesi: l892 yılında kaymakam Edip Bey tarafından yaptırılmıştır. İnşaat malzemesi olarak kesme taş kullanılan saat kulesi, kaide ve saç örgü kısmı dahil sekiz kısımdır. Saat çelik halat ve 50 kğ.lık kovalar vasıtasıyla çalışmaktadır
Tarihi Çorum Evleri
Çorum’un eski evleri Türk toplumunun geleneksel yapısı ile bütünleşmiştir.Sözkonusu evlere; Çorum’un Çepni, Karakeçili, Devane gibi eski mahalleleri ile İskilip, Sungurlu ve Kargı’da rastlanılmaktadır.
NE YENİR?
Leblebisi ile ünlü olan Çorum, yöresel yemekler bakımından oldukça zengindir.
İlin özgün yemekleri arasında Mayalı , (Saç Mayalısı, Tava Mayalısı) , Yanıç , Cızlak , Kömbe, Oğmaç, Hingal, Haşhaşlı Çörek, Borhani (Hamurlu, Yumurtalı, Mantarlı) Helise, Çullama, Madımak, Tirit , İskilip Dolması , Keşkek, Kara Çuval Helvası, Hedik, Teltel, Has Baklava sayılabilir.
NE ALINIR?
Çorum ilinden alınabilecek şeylerin başında, şehrin sembollerinden olan , Çorum leblebisi ve bakır hediyelik eşya gelmektedir.
Ayrıca, İskilip’te ağaç oyma işleri, Alaca Büyük Camili Köyünde kilim, Ortaköy İlçesi Karahacip beldesinde kilim, heybe, patik, çorap ve el örgü ürünlerini bulmak mümkündür.
Osmancık ve Kargı’da üretilen pirinçler de, farklı lezzetleriyle mutlaka tadılması önerilen ürünlerdendir.
YAPMADAN DÖNME
Alaca höyük, Bogazkale Müze ve Ören yerlerini ziyaret etmeden
Kargı ve Abdullah Yaylalarını, Osmancık Başpınar ve Karaca Yaylalarını, İskilip Elmabeli ve Bayat Kurtçaçimeni Yaylalarını gezmeden,
Ortaköy İncesu Kanyonuna gitmeden,
Bakır El Sanatlarını görmeden,
Çorum Mantısı, Keşkek ve İskilip Dolması, Gül burma ve Has Baklavasını tatmadan,
Çorum Leblebisi almadan,
…Dönmeyin
BOĞAZKALE-HATTUŞA
Günümüzden 5 bin yıl öncesine ait kültürel verilere rastlanan Boğazkale’de, ilk organize devleti kuran Hititlerin, ilk başkenti Hattuşa bulunmaktadır. Hattuşa Anadolu’nun kalbinde, UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine alınmış ülkemizdeki 9 değerden biridir.
Hitit uygarlığı en az Mısır Uygarlığı kadar eski ve zengin bir uygarlıktır. Hititlerle Mısırlılar arasında yapılan Kadeş Antlaşması metin tabletleri Boğazkale’de bulunmuştur. Ayrıca, Hattuşa’nın en büyük ve etkileyici kutsal mekanı, şehrin dışında yeralan, yüksek kayalar arasında saklanmış Yazılıkaya Kaya Tapınağı’dır. Tapınak’ta 90’tan fazla tanrı, tanrıça, hayvan ve hayal ürünü yaratıklar kaya yüzeyine işlenmiştir.
Boğazkale İlçesi , Sungurlu İlçesine bağlı bir bucak merkezi iken ; 1987 yılında yörenin turistik durumu dikkate alınarak ilçeye dönüştürülmüş ve Çorum’a bağlanmıştır.İlçe olmadan önce ; Boğazköy ismini taşıyan yerleşim yeri, Çorum İlinin 82 km güneybatısındadır.
Hattuşa ve Yazılıkaya’nın keşfi 1834 yılında olmuştur.1835-1894 yılları arasında çeşitli yabancı arkeologlar tarafından ferdi çalışmalar yapılmış ; 1904 yılından itibaren ise Alman Doğu Kültürleri Araştırma Merkezi tarafından kazı çalışmaları başlatılmıştır.1939 yılından bu yana da kazılar, aralıksız olarak devam etmektedir.
Boğazkale; Hattuşa ve Yazılıkaya ören yerleri 02.10.1998 tarihinde Milli Park olarak ilan edilmiştir.
Tarihçe:Boğazkale, Hitit uygarlığının başkenti Hattuşa’ın bulunduğu şehirdir. İlk yerleşim Kalkolitik çağda başlamış; ilk Tunç çağında Hattiler’in sonra Asur ticaret kolonilerinin mekanı olan Hattuşaş, Hititler döneminde başkent olmuştur. Böylece ilçenin gerçek tarihi, M.Ö.2000 yıllarında başlamış olur. Kentin asıl merkezini Büyük Kale teşkil eder. Büyük Mabet’in bulunduğu yer ise aşağı şehir bölgesidir. Yazılıkaya Açık Mabedi de Hitit uygarlığının en önemli bölgeleridir. Burada ele geçirilen tabletler, tarihe ışık tutmaktadır.
Hititlerden sonra bölgeye Frigler, Medler, Galatlar, Romalılar, Bizanslar hakim olmuştur.
1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra 1075 yılında Melik Ahmet Gazi komutasındaki Danişmendli ordusu tarafından Çorum Bölgesi’nin fethiyle buralara da Türk göçleri başlar. 16. yüzyılda Türkmen boylarından Maraşlı Dulkadiroğullarından bir grup önce Hattuşaş / Boğazköy’ün 3 km kuzeyindeki Yekbas’a yerleştirilirken, 17. yüzyılın sonunda buradan Eski Hitit başkentinin eteğine taşınırlar.
Hattuşaş 1986 yılında UNESCO’nun “Dünya Kültür Mirası” listesine alınınca yörenin turistik durumu dikkate alınarak harekete geçilmiştir. Boğazköy adıyla Sungurlu’ya bağlı bir bucak iken adı Boğazkale’ye çevrilerek 1987 yılında Çorum’a bağlı bir ilçe haline getirilmiştir. Çorum, binlerce yıldır çeşitli uygarlıkların yan yana ve üst üste oluşturduğu yerli Anadolu kültür geleneğini devam ettiren illerin başında gelir.Maddi kültür belgelerinin zenginliği açısından adeta bir açık hava müzesi görünümünde olan Çorum yöresi 1830’lu yıllardan itibaren Avrupalı gezginlerin, bir çok yerli ve yabancı bilim adamlarının ilgi odağı haline gelmiştir.
İklim:Karasal ve kuru bir iklimi vardır.
ÇORUM TARİHİ
Çorum İli, tarihin derinliklerinden günümüze dikkate değer izler taşıyan bir bölgedir. Her tarafında en eski tarihlerden bugüne kadar gelmiş değişik medeniyetlere ait kalıntılara rastlanır. Hititler Anadolu egemenliğine bu bölgeden başlamışlardır.
Bölgede bu uygarlık kalıntıları bitişik veya üst üste bulunmaktadır. Bir Hitit höyüğü yanında bir Frig, Roma, Bizans devri mezarı veya taban mozaikleri, diğer yanda Selçuklu Kervansarayına ait yıkıntı yerleri ve onun yanında Osmanlı eserlerine rastlamak mümkündür.
Çok sayıda tarih öncesi devrin en belirgin özelliğini taşıyan tabii ve yapma mağaralar mevcuttur. Yazılı tarih öncesi ve sonrası uygarlıkların kalıntıları, yapılan kazılarla gün ışığına çıkmakta ve Çorum bölgesinin uygarlık tarihinde eski bir medeniyet merkezi olduğunu göstermektedir.
ÇORUM ADININ KÖKENİ
Çorum adının kaynakları ile ilgili muhtelif rivayetler ve bilgiler vardır.
Bizans (Doğu Roma) Kaynaklarına Göre
Anadolu’nun Türkleşmeye başladığı 1071 Malazgirt Meydan Savaşından çok önce Türk boyları yavaş yavaş Anadolu’ya sızmaya ve yerleşmeye başlamışlardır. Bu tarihte Bizans’a bağlı olan Çorum, Nikonya (Yankoniye) adını taşımaktaydı.
Danişmendname’ ye Göre
Melik Ahmet Danişmend çetin savaşlardan sonra Bizans’ın elinden Çorum bölgesini alır.Halk müslüman olup bağlılık gösterir. Ancak bu tutumları, Melik Ahmed’ i ve ileri gelen komutanları bir ziyafette zehirlemek istemelerinden dolayı bir tuzaktır. Bu kötü niyetlerini ve şehrin bir depremle tamamen yıkılacağını Melik Ahmet bir gece rüyasında görür. Melik Ahmet bu rüyanın verdiği endişe ile uyanırken şehir sallanmaya başlar. Askerlerini ve arkadaşlarını derhal kaleden çıkarır.
Kaledeki Bizanslılar müslümanların çekilişinden memnun kalarak kaleyi tekrar kapatarak savaş hazırlığına başlarlar ve yeniden dinlerine dönerler. Fakat deprem yeniden şiddetlenerek kale ve şehir tamamen harabeye döner. Bizanslılara bu saldırılarından dolayı, suçlu anlamına gelen “Cürümlü” adı verilir, zamanla bu “Çorumlu” olur.
Evliya Çelebi Seyahatnamesine Göre
Evliya Çelebi Seyahatnamesinin II.Cildi 407.sahifesinde bölgenin havasının astım hastalarına iyi gelmesi nedeniyle, Selçuklu Sultanı Kılıç Arslan hasta oğlu Yakup Mirza’ yı ve yüzlerce çorluyu (bakımsız, zayıf, hastaları) buraya göndermiş ve bunlar sağlıklarına kavuşmuşlardır. Bundan dolayı şehre Çorum denilmiştir.
Çorum’un çevresinin dağlarla çevrili oldukça geniş bir ova olmasından dolayı (Çevrim) denildiği, halk ağzında Çorum’a dönüştüğü söylenmektedir.
Çorum (önceleri bazen Çorumlu) Türklerin bölgeye gelmesiyle bu adı almıştır. Çorum veya Çorumlu adının Oğuz boylarından Alayunt’lu boyunun bir oymağına ait olduğu belirtilmektedir.
İSLAM ÖNCESİ ÇORUM
Çorum bölgesi, tarihi ve kültürel açıdan günümüzden 7000 yıl öncesine kadar uzanan bir geçmişe sahiptir. Bölgede sırasıyla Kalkolitik (Taş), Eski Tunç Çağı, Asur Ticaret Kolonileri, Hitit, Frig, Helenistik, Galat, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait eserlere rastlanmaktadır.
Paleolitik (Yontma Taş) ve Neolitik (Cilalı Taş) Devirler
Çorum bölgesinde yapılan arkeolojik kazılarda az sayıda bulunan bazı taş aletler, bu bölgede Yontma Taş (Paleolitik) ve Cilalı Taş Devrinin (Neolitik) yaşandığına ilişkin kanaat oluşturmakla beraber, bu devirlere ait yerleşmeler konusunda kesin bir sonuç elde edilememiştir.
Kalkolitik Devir (Taş Çağı) M.Ö. 5000-3000
Çorum ve çevresinde ilk yerleşim M.Ö. 5000 yıllarına, Kalkolitik dönemin 4. aşamasına rastlar. Yörede kazısı yapılan merkezlerin hemen hepsinde, Kalkolitik çağa ait kaplar ve bakırdan yapılma malzemeler bulunmuştur. Ayrıca yörede diğer maden yataklarının bulunması, teknolojik evrimi çabuklaştırmış ve bölgede zengin etnik grupların ve krallıkların ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Bu devir eserlerine Alacahöyük, Büyük Güllücek, Boğazköy, Eskiyapar ve Kuşsaray’ da rastlanmıştır. Yerleşimler bu dönemden itibaren devamlılık göstermiştir. En önemli Kalkolitik yerleşme, Alaca’nın Büyükgüllücek köyünde yapılan kazılarda ortaya çıkmıştır.
Bu dönem mimarisinde Orta Anadolu için tipik 2-3-4 odalı evler, elde yapılmış siyah, gri, kırmızı renkli seramikler, bu devir için karakteristiktir. Bu dönemde damga mühür kullanımı yaygınlaşmış, idollerin (şematik insan tasvirleri) sayısı artmıştır.
Tunç Çağı (Maden Devri) M.Ö. 3000-1000
Çorum İlinin tarihinde en önemli dönem Tunç Çağıdır. Bakır ve kalayın karıştırılmasıyla elde edilen “tunç” döneme de ismini vermiştir. M.Ö. 3000-1000 yıllarına kadar süren bu dönem üçe ayrılır.
Çorum ve çevresinde M.Ö. 3000 yıllarında etrafı surlarla çevrili pek çok şehir devletinin varlığı, yapılan arkeolojik kazılarla belirlenmiştir. Başlangıçta nadir eşyanın yapımında kullanılan Tunç, henüz yaygınlaşmamıştır. Eski Tunç I. evresine bazen Bakır Devri de denmektedir. Bu dönem 500 yıl kadar sürmüştür. Bu sürenin sonunda Tunç eşyalarının yapımı ve kullanımı yaygınlaşmaya ve halka mal olmaya başlar.
Bu döneme de Eski Tunç II. Dönemi denir ve M.Ö. 2500-2300 yılları arasında yaşanmıştır. Alacahöyük, bu dönemin en zengin şehirlerinden biri olarak karşımıza çıkar. Eski Tunç III. Döneminde (2300-2000) Anadolu, çok sayıda şehir devletlerinden oluşan, oldukça renkli etnik bir görünüm sunan, kavimler topluluğu halindedir. Alacahöyük beldesinde yapılan kazılar sonunda elde edilen eserler, Tunç Çağı’nın III. Dönemine aittir.
Anadolu’da bu devirde zengin şehir devletleri kuran kavim Hattiler’ dir. Hattiler Anadolu’ da ismi bilinen en eski yerli kavim olarak karşımıza çıkmaktadır.
Orta Tunç Devri
Orta Tunç Devri Anadolu’da Asur Ticaret Kolonilerinin ve Eski Hitit Devletinin ortaya çıktığı dönemdir. Eski Tunç çağından yazının kullanılmaya başlanmasıyla ayrılır.
Asur Ticaret Kolonileri Çağı (M.Ö. 1950-1850)
M.Ö. II. bin yılı başlarında Anadolu zengin ve bayındır bir yerleşim yeriydi. Anadolu’nun bu durumunu bilen Mezopotamyalılar Asur Devletinin önderliğinde Anadolu’yla ticaretlerini geliştirdiler. Asurlular dokuz Anadolu kentinin yanına Pazar şehri “Karum” kurdular. Boğazköy de (Boğazkale) “Hattuş-Karum” adıyla kurulan şehir, bu ticaret merkezlerinden biriydi. Asur’ a bağlı olan bu Karumlar ticaret ve yol güvenliği için yerel yöneticilere vergi veriyorlardı.
Bu ticaret ilişkileri Anadolu’yu kültürel, ekonomik ve politik yönden etkilemiştir. M.Ö. 2000 yıllarında Anadolu yazıyı tanımıştır.
Bu çağın önemli eserleri silindir ve damga, mühürler, tabletler, insan ve hayvan heykelcikleri ile hayvan biçimli içki kaplarıdır (riton). Çanak-çömlek yapımı, çarkın kullanılmasıyla büyük gelişme göstermiştir. Anadolu’da yaşamakta olan sanat, yerli gelenek ve görenekler Mezopotamya’ dan gelen etkilerle gelişmiş, yeni bir boyut kazanarak daha sonraki Hitit sanatının temelleri atılmıştır.
HİTİT TARİHİ( M.Ö. 1650-1200 )
Asur Ticaret Kolonileri dönemi, sosyal ve siyasal yeni görüşlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Yerel Prenslerle yönetilen Anadolu’da, Mezopotamya’daki gibi merkezi devlet fikri gelişmiş ve sonucunda iç mücadeleler başlamıştır. Hint-Avrupalı bir kavim olan Hititler, MÖ.3000 yıllarının sonunda küçük gruplar halinde Kafkaslar üzerinden Anadolu’ ya girerek yerli halk Hatti nüfusu ile karıştılar .
Hititler, Asurluların Anadolu’ dan çıkma zorunda kalmasıyla devlet idaresini ellerine almışlardır. Anadolu’nun yerli halkıyla kaynaşıp Hitit Devleti’ni kurmuşlardır. Bu devletin kurucusu Labarna‘dır. Başkenti ise Boğazkale-Hattuşa’ dır.
Hitit tarihi M.Ö. 1650-1450 eski krallık ve M.Ö. 1450-1200 Hitit İmparatorluk Devri olmak üzere iki safhada incelenir. Hititler Anadolu’da hakimiyeti kurduktan sonra Suriye’ye seferler yapmışlardır. M.Ö. 1274’ de Mısır’la yaptıkları Kadeş Savaşı sonrası, M.Ö. 1269 yılında tarihteki ilk yazılı anlaşma olan Kadeş Anlaşmasını gerçekleştirmişlerdir. Hitit Devletinin kuruluşundan itibaren, sanattaki
Mezopotamyalı unsurlar kaybolarak, Anadolu’nun yerli sanatıyla birleşmiştir. Sanatta, boyutları büyümüş anıtsal eserler ortaya çıkmıştır. Mabetler, saraylar, sosyal yapılar, kaya kabartmaları ve orthostatlarla (bina cephelerinde alt sırada yer alan kabartmalı taşlar) önceki sanattan ayrılır. Hitit Devleti M.Ö. 1200 yıllarında deniz kavimleri göçü ve kuzeyden Kaşka kavmi saldırılarıyla yıkılmıştır.
Hitit Siyasi Tarihi
M.Ö. 1800 yılları, Anadolu tarihinin başlangıcı yerli Aglutinant dil grubuna ait Hattiler ve Hint Avrupalı Hititler hakkında ilk bilgilerin edinildiği dönemdir. Bu çağ, Hitit kültürünün başlangıç ve gelişme aşamalarının kaynağıdır. M.Ö 2500-2000 yılları arasında Kuzey Kapadokya ve Orta Karadeniz bölgesinde gelişmiş kültürün temsilcisi Hattiler’ di. Şehir devletleri tarafından yönetilen bu bölgenin müstahkem şehirleri, kral mezarları, hazineleri, Hatti kültürünün simgeleridir. M.Ö 2000 yılları sonlarında büyük savaşlar sonucunda çıkan yangınlarla sona eren bu çağı, Asur Ticaret Kolonileri dönemi izler. Yazılı kaynaklardan Hititlerin, Anadolu’ya M.Ö. 3. binin son yıllarında, 2. binin başında küçük gruplar halinde, girmeye başladıkları ihtimali çıkmaktadır. Hititlerin Anadolu’ya kuzey Karadeniz üzerinden veya kuzeydoğudan, Kafkaslar üzerinden geldikleri ve Kızılırmak kavisinin kuzey kesimine yerleşmiş oldukları değerlendirilmektedir.
Yerkapı Boğazkale-Hattuşa (M.Ö. 13. yy.)
Birbirini izleyen akınlarla Orta Anadolu içlerine yayılan Hititler, zamanla etki alanlarını genişletmişler, Hattili Prenslerin arazilerine hakim olmuşlardır.
Asur Ticaret Kolonilerinin geç evresinde (M.Ö 1800-1730) Kuşşara Kralı Pithana ve oğlu Anitta tarih sahnesine çıktılar. Onlar Hitit diline Naşili adını veren Kaniş/Neşa’yi zaptedip krallığın ilk merkezi yaptılar. M.Ö. 1700’lerde Kuşşara kralı Anitta, Hattuş Krali Pijusti’yi yenip şehrini tahrip ettiğini anlatmaktadır. “Geceleyin yaptığım bir saldırı ile şehri aldım. Yerine yaban otu ektim. Benden sonra her kim kral olur ve Hattuş’u yeniden iskan ederse gökyüzünün Fırtına Tanrısı’nın laneti üzerinde olsun.”
Hattuşa M.Ö. 17. yy.’ ın ikinci yarısında, Hitit Kralı I. Hattuşili tarafından başkent olarak seçilir. Eski Hitit Devleti’nin kurucusu I. Hattuşili Kızılırmak kavisi içindeki çekirdek ülkede birliği sağladıktan sonra, Kuzey Suriye ve Yukarı Fırat Bölgesi’nde Hurri Ülkesine karşı yönettiği akınlarla, kendisini izleyecek Hitit Krallarına bir Dünya devleti olma amacının işaretini veriyordu. Murşili istilalara güneyde devam ederek ve Suriye’deki şehir devletlerini devreden çıkartarak,
Mezopotamya ticaret yollarını kontrol altına aldı. Halep ele geçirildi ve ordu Babil’e kadar ilerleyerek Hammurabi hanedanlığına son verdi.
Ancak, Murşili’nin Hantili tarafından öldürülmesi bir karışıklık dönemi getirir. Hantili idareyi ele aldıysa da o da öldürüldü. Hantili’den sonra tahta geçen Zidanta ve I. Huzziya’da Hantili ile aynı kaderi paylaşarak öldürüldüler.
Bu dönemde Hitit devleti, Torosların güneyindeki ülkeleri, Güney ve Güneydoğu Anadolu’daki diğer bölgeleri yeniden Mitanni Krallığı’na kaptırdı.
Telipinu tahta geçince, saraydaki kan davalarını durdurmayı başardı. Önceki kralların uzak bölgelere yaptıkları seferleri durdurarak, Anadolu’yu kendi içinde tutarlı bir idari teşkilat altına almaya çalıştı. Bu amaçla eyalet sistemini kurdu. Telipinu fermanı olarak bilinen fermanı yayınlayarak, taht verasetini belli kurallara bağladı.
Geleneksel Hitit tarihi çağ ayrımına göre, Telipinu devrini “Orta Krallık” adı verilen dönem izler. Bu dönem krallarından Tuthaliya I ve Arnuvanda I’in dikkatleri zaman zaman Hitit etki alanının Batı Anadolu’ya uzanması yolunda yoğunlaşmışsa da Hititler I. Hattuşili ve I. Murşili’nin başarılarından sonra, yeniden Kuzey Suriye’de etkili olma isteğinden vazgeçmemişlerdir. Tuthaliya’nın Ege Kıyılarında Aşşuva’ya dek uzanan başarılı bir askeri harekatının anlatıldığı, savaş ganimeti olup Çorum Müzesi’nde sergilenen tunç kılıç üzerindeki yazıt, bu anlamda yorumlanmaktadır..
Aynı zamanda I. Tuthaliya Hititlerin amansız düşmanı Kaşkalar’ la da başetmek zorunda kalmıştır. Metinlerde Tuthaliya zamanında, Fırat’ın yukarı yatağında kalan bölgelere ve Kuzey Mezopotamya’da Hurrilere karşı yapılan askeri harekatlardan söz edilmektedir. Bu başarılarla I. Tuthaliya’nın Hatti ülkesinde krallığın gücünü yeniden sağladığı anlaşılmaktadır. Ancak I. Tuthaliya’nın hükümdarlık alanı genelde Anadolu ile sınırlı kalmıştır.
I. Şuppiluliuma tahta geçince, öncelikle Anadolu’ daki hakimiyetini sağlamlaştırmıştır. Daha sonra Suriye ve Kuzey Mezopotamya’ nin bazı bölgelerini Hitit Krallığı’ na katmıştır. Kaşka’ larla savaşmış, Ugarit Kralı II. Nigmedu ile bir anlaşma yapmıştır. Şuppiluliuma Mısır’ da Tutankhamon’ un ölümünden sonra çıkan çatışmaları fırsat bilmiş, Kargamış’ ı alarak Mitanni Krallığı’ na son vermiştir.
II.Murşili’nin, Anadolu’nun kuzeyindeki ve batısındaki seferleri, Hitit çekirdek ülkesinde vebanın hüküm sürdüğü ve giderek artan Asur etkisiyle Suriye’de huzursuzlukların yaşandığı bir döneme rastlamıştır. Bu arada Asur, Yukarı Mezopotamya’nın batısında Yukarı Belih Bölgesi’ne ve onu sınırlayan Kargamış’a kadar etki alanını genişletmişti. Büyük Kralın 9. hükümdarlık yılında Kargamış’ı yöneten
Piyaşşili, Kizzuvatna ülkesinde, birlikte bir kült törenine (dini tören) katıldıkları sırada öldü. Suriye’de huzursuzluklar tekrar başladı, Kral’ın ordusunun başına geçerek Kargamış’a gelmesi ve Piyaşşili’nin oğlunu tahta geçirmesiyle Kargamış Ülkesi’ni düzene sokmuş ve Kuzey Suriye yeniden Büyük Hitit Kralı’nın sıkı denetimi altına girmiştir.
Babası Murşili’nin ardından fazla zorluk çekmeden tahta geçen11. Muvattalli, yirmi yıldan fazla ’’Büyük Kral’’ olarak hüküm sürmüştür. O’ nun küçük kardeşi Hattuşili, askeri birliklerin başı, saray memuru, kuzey sınırının sürekli huzursuz bölgelerinde ve Hattuşa’da Vali olarak
Hükümdara birçok alanda hizmet vermiştir. Bu dönemde Muvattalli sarayını, tanrı ve atalarının heykelleri ile birlikte Hattuşa’dan Tarhuntaşşa’ya taşımıştır. Muvattalli zamanında Orta Suriye’deki Amurru bölgesi nedeniyle, Hititler’in anlaşmazlığa düştüğü ülke Mısır’dı. Bu anlaşmazlık Kadeş Savaşı’ na yol açtı. (M.Ö. 1274)
Günümüzde Mısır’ daki Abydos, Luksor, Abu Simbel’in duvarları ve
Ramsesseum’un pylonlarının üzerindeki kabartmalarda, Yakındoğu’nun geçmişindeki en ünlü savaşlardan biri olan Kadeş Savaşı’ nın tasviri görülmektedir. Kabartmalara II.Ramses’in Hitit Kralı II. Muvattalli’yi yenerek elde ettiği zaferin kutlandığı hiyeroglif metinler eşik etmektedir. Firavun çok iyi hazırlanarak savaş alanında bizzat bulunmasına rağmen, savaşın asıl galibi Hititler olmuştur. Amurru yeniden Hitit yönetimi altına girmiş, ayrılıkçı yerel kral Benteşina ise Anadolu’ya sürülmüş, Kadeş Kalesi Hitit denetiminde kalmıştır.
Büyük Kral II. Muvattalli öldüğünde, eski bir kurala uyulmuş ve imparatorluğun en güçlü adamı olan kardeşi Hattuşili yerine, oğlu III. Murşili/Urhi-Teşup tahta geçmiştir. O, başkenti Tarhuntaşşa’dan, yeniden Hattuşa’ya taşımıştır. Büyük Kral ile imparatorluğun ikinci adamı Hattuşili arasındaki uzlaşmacı tutum, zamanla bozulmuş ve
Büyük Kral’ın, amcası Hattuşili tarafından tahttan uzaklaştırılmasına neden olmuştur. III. Hattuşili bu durumu tanrıların karar verdiği bir “Hak Sorunu” olarak göstermiştir. Yasal bir biçimde tahta geçmediğinin bilincinde olduğu için III. Hattuşili, dini ve diplomatik görevlerine çok sıkı bir şekilde bağlıydı. Kült (Tapınma, ibadet) görevlerinde Büyük Kraliçe Puduhepa kendisine yardımcı olmaktaydı.
Bölgede II. Muvattalli döneminden ve Kadeş Savaşı’ ndan bu yana II. Ramses hüküm sürmekteydi. Hattuşili Asur ve Babil Hükümdarları ile olduğu gibi, II. Ramses ile de hükümdarlar arasındaki olağan ilişkilerini sürdürmüştür. I. Şuppiluliuma’ dan beri süregelen savaş durumunu sona erdirmiş ve Mısır ile barış antlaşmasını imzalamıştır. Antlaşma Hattuşa’ da ortaya çıkarılan ve günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzesinde bulunan kil tabletten anlaşılmaktadır. Akadca yazılmıştır.
Ayrıca Mısır-Karnak Ramesseum’ da da Mısır hiyeroglifi ile kaleme alınmış kopyaları görülmektedir. II. Ramses ile yapılan barış antlaşması, Hattuşili’ nin hükümdarlık döneminde ulaştığı bir zirvedir. Bu başarı kendisinin rakipleri Asur ve Babil ile Ege’ deki rakibi Ahhiyava karşısındaki konumunu güçlendirmiştir.
Kurallara uygun olmaksızın tahta çıkmış olmasına rağmen, III.Hattuşili önemli politik başarılar ve uluslararası takdir kazanmıştı; ancak Hattuşa’da tahtına çıkacak kişi ile ilgili düzenlemeyi yapmak da kendisi için önemliydi. Önceden seçilen varisten vazgeçilmiş ve yerine Prens IV. Tuthaliya seçilmişti. Tuthaliya tahta çıktıktan sonra, Tarhuntaşşa Kralı Kurunta ile antlaşma yapmış ve Tarhuntaşşa ülkesinin sınırları yeniden çizilmiştir. II. Muvattali’nin oğlu olarak hanedandan gelen Krala, imparatorluk hiyerarşisi içinde Karkamış Kralı ile aynı düzeyde yer verilmiştir.
Hitit İmparatorluğu’nun bilinen son hükümdarı IV. Tuthaliya’ nın oğlu II. Şuppiluliuma, başgösteren yiyecek sıkıntısıyla daha da gerginleşen duruma rağmen bazı askeri başarılar elde etmiştir. Hattuşa’da bugün Güneykale olarak adlandırılan kesimdeki bir yazıtta, II. Şuppiluliuma’ nın askeri birliklerinin Orta ve Güneybatı Anadolu’da başarıyla savaştığından, Tarhuntaşşa’ da da hükümdarın yeniden otorite kurduğundan söz edilir. Çivi yazılı belgeler de, Kargamış Kralı ve doğrudan Büyük Kral tarafından denetlenen Alaşiya (Kıbrıs) ülkesiyle antlaşma yapıldığı belirtilir.
Hitit İmparatorluğu’nun M.Ö. 1200’den kısa bir süre sonra yıkılma nedeni halen tam olarak anlaşılamamıştır. İmparatorluğun yıkılmasına çeşitli etkenlerin neden olduğu değerlendirilmektedir. Son büyük kralın hüküm sürdüğü dönemde, halk içinde huzursuzluklar ve Hitit aristokrasisinde giderek artan çatışmalar başgöstermiştir. Hitit Devletinin ayakta olduğu son yıllara tarihlenen yazılı kaynaklar, sefalet içinde olduğu belirtilen Anadolu’ya Suriye ve Mısır’dan büyük miktarlarda tahıl sevk edildiğini kanıtlamaktadır. Aynı zamanda
Anadolu’daki huzursuzluklar ve Suriye üzerindeki Hitit etkisinin azalması da Hitit İmparatorluğu’nun yıkılmasında neden ya da sonuç olarak değerlendirilmektedir. Arkeolojik araştırmalarda Hitit yerleşimlerinde bulunan yazılı belgeler, Anadolu’da aynı dönemde (M.Ö. 1800’ lü yıllarda) Hint-Avrupa dillerinin en eskisi Hititçe’den başka, yine aynı dil grubuna ait Luvi ve Pala dillerinin, ayrıca Hurrice, Hattice ve Akadca’ nın yazı dili olarak kullanıldığını göstermektedir.
Çivi yazısı ile yazılan bu dillerde her işaret bir heceyi simgeler. Hititlerin kullandığı bir başka yazı türü de Luvi dilinde yazılan ve hiyeroglif denen resim yazısıdır. Hititlerin kullandığı ve Mısır hiyeroglifinden tamamen farklı olan bu hiyeroglifte, heceler hatta kelimeler tek bir işaretle temsil edilebiliyordu. Hiyeroglif daha çok mühürlerde ve kaya anıtları gibi büyük yazıtlarda tercih edilmekteydi. Hititlerde okur yazarlık yalnızca çok küçük bir gruba ait bir beceri olarak kabul edilirdi. Çivi yazısını kralların da (LUGAL.GAL) okuyamadıkları, aldıkları mektupların sonunda yer alan ve yazıcıya hitap ettiği anlaşılan “sesli oku” ibaresinden anlaşılır. Çivi yazısıyla yazılmış metinler arasında yıllıklar, törensel metinler, tarihi olaylara ilişkin belgeler, antlaşmalar, bağış belgeleri ve mektuplar vardır. Bu yazı kil tablet üzerine, kalem yerine kullanılan sivri uçlu bir araçla, kil henüz ıslakken kazılarak yazılıyordu. Kil tabletlerin, özellikle yangın geçirip sertleşmiş olanları, günümüze kadar iyi durumda gelmiştir. Ahşap ve maden tabletlerin varlığı yine metinlerden bilinmektedir. Hattuşa’da 1986 yılında bulunan ilk madeni tabletin üzerinde “Hitit Kralı ile Tarhuntaşşa Kralı arasındaki bir antlaşmanın” metni vardır.
Hitit Dili
Arkeolojik çalışmalarda Hitit yerleşmelerinde bulunan yazılı belgeler Anadolu’da aynı dönemde (M.Ö. 2.bin yılda) Hint-Avrupa dillerinin en eskisi Hititçeden başka, yine aynı dil grubuna ait Luvi ve Pala dillerinin, ayrıca Hurrice, Hattice ve Akadca’nın yazı dili olarak kullanıldığını gösterir. Hepsi de çivi yazısı ile yazılan bu dillerde her işaret bir heceyi simgeler. Hititlerin kullandığı bir başka yazı da Luvi dilinde yazılan ve hiyeroglif denen resim yazısıdır. Hititlerin kullandığı ve Mısır hiyeroglifinden tamamen farklı olan bu hiyeroglifte, heceler hatta kelimeler tek bir işaretle temsil edilebiliyordu. Hiyeroglif daha çok mühürlerde ve kaya anıtları gibi büyük yazıtlarda tercih edilmekteydi.
Hititlerde okur yazarlık yalnızca çok küçük bir gruba ait bir beceri olarak kabul edilir. Çiviyazısını kralların bile okuyamadıkları, aldıkları mektupların sonunda yer alan ve yazıcıya hitap ettiği anlaşılan “sesli oku” ibaresinden anlaşılır. Çivi yazısıyla yazılmış metinler arasında yıllıklar, törensel metinler, tarihi olaylara ilişkin belgeler, antlaşmalar, bağış belgeleri ve mektuplar vardır. Bu yazı kil tablet üzerine, kalem yerine kullanılan sivri uçlu bir araçla, kil henüz ıslakken kazılarak yazılıyordu. Kil tabletlerin, özellikle yangın geçirip sertleşmiş olanları, günümüze kadar iyi durumda korunagelmiştir. Ahşap ve maden tabletlerin varlığı yine metinlerden bilinmektedir. Kadeş Antlaşması’nın II. Ramses’e gönderilen metni gümüş bir tablet üzerine yazdırılmıştı ancak günümüze kara bu tablet bulunamamıştır. Hattuşa’da ilk maden tablet 1986 yılında bulunmuştur. Üzerindeki metin Hitit Kralı ile Tarhuntaşşa kralı arasındaki bir antlaşmadır.
Hitit Dini
Hitit dini çok tanrılı bir dindir; panteonun (tanrılar ailesi) içinde binlerce tanrı ve tanrıça vardır ve bunların pek çoğu diğer kavimlerin dinlerinden alınmıştır.
Hititler’ de tanrılar tıpkı insanlar gibidir. Fiziki şekilleri insan gibi olduğu kadar, ruhen de onlarla aynı olup, insanlar gibi yerler, içerler, kendilerine iyi bakıldığı sürece insanlara iyilik ederler; ancak ihmal edildikleri zaman hemen intikam almaya, insanları en acımasız yöntemlerle cezalandırmaya hazırdırlar. Bir Hitit metni insanlarla tanrıları birbirleriyle kıyaslamakta ve tanrı- insan ilişkilerini bey – hizmetçi ilişkilerine benzetmektedir.
Hitit devletinin panteonu Anadolu ve Suriye şehirlerinin çeşitli yerel panteonlarının zamanla bir araya getirilip birleştirilmesinden oluşmuştur.
Hitit devletinin başlangıcından itibaren baş tanrı, fırtına tanrısıdır
(Teşup). Kozmik dönemi (kainatı) sağlayan, krallığı ve ülkenin düzenini koruyan fırtına tanrısıdır. Kral, efendisi adına ülkeyi yönetir.
Siyasal yapısı itibariyle Hitit Devleti, Kral ve üyeleri kraliyet ailesinden gelen kişilerden oluşan politik bir kurumdu. Yönetimin politik organı Panku’dur (İmparatorluk Meclisi). Herhangi bir politik sorun olduğunda Panku Kral tarafından toplantıya çağırılmaktaydı.
Hitit Kraliyet ailesi, dışarıya karşı kapalı bir topluluk değildi. Krallık kalıtsaldı, ancak, Kral olabilecek birinci ve ikinci dereceden erkek olmaması durumunda, birinci dereceden bir prensesin eşi de Kral olabilirdi. Kral tarafından belirtilen veliahdın Panku’nun onayını aldıktan sonra bağlılık yemini etmesi gerekiyordu. Krallık yanında, kurumsallaşmış bir Kraliçelik de vardı. Kraliçenin politik hayatta önemli görevler üstlendiği III. Hattuşili’nin eşi Puduhepa’nın icraatlarından anlaşılmaktadır. Ancak Hitit devlet yapısında Kral, mutlak güçtü.
Hitit İmparatorluğu’nun Yapısı
Siyasal yapısı itibariyle Hitit Devleti, Kral ve üyeleri kraliyet ailesinden gelen kişilerden oluşan politik bir kurumdu. Yönetimin politik organı Panku’dur (İmparatorluk Meclisi). Herhangi bir politik sorun olduğunda Panku Kral tarafından toplantıya çağırılmaktaydı.
Hitit Kraliyet ailesi, dışarıya karşı kapalı bir topluluk değildi. Krallık kalıtsaldı, ancak, Kral olabilecek birinci ve ikinci dereceden erkek olmaması durumunda, birinci dereceden bir prensesin eşi de Kral olabilirdi. Kral tarafından belirtilen veliahdın Panku’nun onayını aldıktan sonra bağlılık yemini etmesi gerekiyordu. Krallık yanında, kurumsallaşmış bir Kraliçelik de vardı. Kraliçenin politik hayatta önemli görevler üstlendiği III. Hattuşili’nin eşi Puduhepa’nın icraatlarından anlaşılmaktadır. Ancak Hitit devlet yapısında Kral, mutlak güçtü.
Kadeş Savaşı ve Barış Antlaşması
M.Ö. 1274 tarihinde II. Ramses ile Muvattalli arasında Kadeş önünde büyük bir meydan savaşı yapılmış ve Kadeş Barış Antlaşması ile sonuçlanmıştır. Bu antlaşmaya bağlı olarak II. Ramses savaştan önce aldığı yerleri boşaltmış, Kadeş Şehri Hititlere kalmıştır.
Kadeş Barış Antlaşması sırasında orduda çıkan bir isyanda, Muvattalli öldürülmüştür. Antlaşma, onun yerine geçen III. Hattuşili tarafından imzalanmıştır. (M.Ö.1269) Bu antlaşma dünya tarihinde eşitlik ilkesine dayanan en eski antlaşmadır. Antlaşma çivi yazısıyla gümüş plakalar üzerine Akadca olarak yazılmıştır. Ayrıca Kralın mührünün yanında Kraliçenin mührü de vardır.
Bu antlaşmanın gümüş levhalara kazınmış olan asıl metinleri kayıptır. Mısır’da tapınakların duvarlarına kazınan antlaşmanın bir nüshası da, Boğazköy (Boğazkale) kazılarında kil tablet olarak bulunmuş olup Istanbul Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.
Kadeş antlaşmasının Hattuşa’da bulunan çivi yazılı tabletinin büyütülmüş kopyası New York’ta Birleşmiş Milletler Binasında asılıdır.
Kadeş Antlaşması Metni
“Mısır Memleketi Kralı, Büyük Kral, Kahraman Ra-maşe-şa mai Amana’nın Hatti memleketlerinin büyük Kralı Hattuşili ile iyi dostluklarının , kardeşliklerinin ve büyük krallıklarının devamı için yaptıkları antlaşmadır.
Bunlar, Mısır memleketi Büyük Kralı, bütün memleketlerin kahramanı, Mısır memleketi Kralı, Büyük Kral, kahraman Minmua-rea’nın oğlu, Mısır memleketi Kralı, Büyük Kral, kahraman Min-pahirita’rea’nın torunu, Rea-Maşeşta-Mai Amana’nın, Hatti memleketi Kralı, Büyük Kral, Murşili’nin oğlu, Büyük Kral, Hatti memleketi Kralı, kahraman Şuppiluliuma’nın torunu, Büyük Kral, Hatti memleketi Kralı, kahraman Hattuşili’ye söylediği sözlerdir.
Aramızda daima olarak iyi kardeşlik ve iyi sulh kurdum. Mısır memleketi ile Hatti memleketi arasındaki münasebetlerde iyi kardeşliğin ve iyi sulhun tesisi için şunları söylüyorum: İşte, Mısır memleketi ile Hatti memleketi arasındaki münasebete gelince, ezelden beri tanrı onlar arasında düşmanlığa müsaade etmediğinden antlaşma ebedidir. Büyük Kral, Mısır memleketi Kralı, Rea-Maşeşa Mai Amana, güneş ve fırtına tanrılarının münasebeti gibi öyle edebi bir münasebet tesis etti ki, o aralarında daima düşmanlık yapmağa mani olur.
Mısır memleketi Kralı, büyük Kral Rea-Maşeşa Mai Amana gümüş bir tablet üzerine kardeşlik Hatti memleketi Kralı, büyük Kral Hattuşili ile bugünden itibaren aramızda iyi sulh ve iyi bir kardeşlik tesisi için bir muahede yaptı. O benim kardeşimdir, ben de onun kardeşiyim ve onunla daima sulh halindeyiz. Bize gelince: Bizim kardeşliğimiz ve sulhumuz evvelce Mısır memleketi arasındaki sulh ve kardeşlikten daha iyi olacaktır.
Bak, Mısır memleketi Kralı, Büyük Kral Rea-Maşeşa Mai Amana Hatti memleketi Kralı, Büyük Kral Hattuşili ile sulh ve kardeşlik halindedir.
Bak, Mısır memleketi Kralı Rea-Maşeşa Mai Amana’nın oğulları Hatti memleketi Kralı, Büyük Kral Hattuşili’nin oğulları ile ve kardeşleri ile sulh ve dostluk daimidir. Onlar da bizim gibi kardeş ve sulh halindedir.
Mısır memleketiyle Hatti memleketi arasındaki münasebete gelince: Onlarda bizim gibi daima kardeşlik ve sulh halindedirler.
Mısır memleketi Kralı, büyük Kral Rea-Maşeşa Mai Amana istikbalde her hangi bir şey almak için Hatti memleketine girmeyecektir. Hatti memleketi Kralı, Büyük Kral Hattuşili de istikbalde herhangi bir şey almak için Mısır memleketine girmeyecektir.
Bak Güneş ve Fırtına tanrılarının Mısır memleketi ile Hatti memleketi için getirmiş oldukları ilahi nizam, onlar arasındaki sulh ve kardeşliktir, düşmanlık değildir. Bak Mısır memleketi Kralı; Büyük Kral Rea-Maşeşa Mai Amana bugünden itibaren iyi durumu muhafazada sebat edecektir. İşte Mısır memleketi Hatti memleketi ile daimi sulh ve kardeşlik halindedir.
Eğer yabancı bir memlekette bir düşman Hatti memleketine gelirse ve Hatti memleketi Kralı, Büyük Kral Hattuşili bana “Ona karşı koymak için bana yardıma gel” diye bir haber gönderirse Mısır memleketi Kralı, Büyük Kral Rea-Maşeşa Mai Amana piyadesini süvarisini gönderecek onu öldürecek, Hatti memleketi için ondan intikam alacak.
Eğer Hatti memleketi Kralı, Büyük Kral Hattuşili tâbi beylerine kızarsa, onlar ona karşı bir kusurda bulunursa Mısır memleketi Kralı Büyük Kral Rea-Maşeşa Mai Amana’ya haber gönderirse Mısır memleketi Kralı piyadesini ve süvarisini ona gönderir. O kimlere kızmışsa onları imha eder.
Eğer dış memleketlerden yabancı bir düşman Mısır Kralı kardeşin Rea-Maşeşa Mai Amana’ya ve Mısır memleketine karşı gelirse ve onun kardeşi Hatti memleketi Kralı Hattuşili’ye “Ona karşı koymak için bana yardıma gel” diye bir haber gönderirse Hatti memleketi Kralı Hattuşili piyadesini, süvarisini gönderecek ve benim düşmanımı öldürecek.
Eğer Mısır Kralı Rea-Maşeşa Mai Amana tâbi beylerden birine kızarsa, onlar ona karşı birleşirlerse ve ben Hatti Kralı kardeşim Hattuşili’ye “Haydi” dersem Hatti memleketi Büyük Kralı Hattuşili piyadelerini ve harb arabalarını gönderecek, o kimlere kızmışsa onların hepsini mahvedecek.
Bak, Hatti memleketi Kralı Hattuşili’nin oğlu babası Hattuşili’nin bir çok senelerinden sonra Hattuşili’nin yerine Hatti memleketi Kralı olacak. Eğer Hatti memleketinin asilzadeleri ona karşı birleşirlerse Mısır memleketi Kralı, Büyük Kral Rea-Maşeşa Mai Amana piyadelerini ve harp arabalarını Hatti memleketinin hatırı için onlardan intikam almak üzere gönderecek. Hatti memleketinin Kralının ülkesinde asayişi temin ettikten sonra memleketleri Mısır’a dönecekler.
Eğer bir asilzade Hatti memleketinden kaçarsa böyle bir adam Mısır memleketi Kralı, Büyük Kral Rea Maşeşa Mai Amana’ya iltica ederse vazifesini yerine getirmek için, ister Hatti memleketi Kralı Hattuşili’ye ait olsun, ister ayrı bir şehre ait olsun, onu yakalayacak ve onu Hatti Kralı, Büyük Kral Hattuşili’ye iade edecektir.
Eğer bir asilzade Mısır memleketi Büyük Kralı Rea-Maşeşa Mai Amana’dan kaçarsa ve böyle birisi Hatti memleketine, Hatti memleketi Kralı Büyük Kral Hattuşili’ye gelirse onu yakalayacak, kardeşi Mısır memleketi Kralı Büyük Kral Rea-Maşeşa Mai Amana’ya iade edecektir.
Eğer bir adam veya iki üç adam Hatti memleketinden kaçarsa, Mısır memleketi Kralı, Büyük Kral Rea-Maşeşa Mai Amana’ya gelirse Mısır memleketi Kralı Büyük Kral onları yakalayacak ve kardeşi Hattuşili’ye iade edecek. Mısır Kralı ve Hatti Kralı kardeştirler, bu sebepten onları bu kabahatleri için şiddetle cezalandırmasınlar, onların gözlerinden yaş akmasın, bu şahıslardan karıları ve çocuklarından intikam alınmasın.
ÇORUM’A TÜRKLERİN YERLEŞİMİ
Çorum Bölgesine Oğuz Boylarının Yerleşmesi ve Türk Egemenliğine Geçiş
Büyük Selçuklu Hükümdarı Melikşah’ ın Danişmend Beyi olan Ahmet Gazi, Amasya’yı aldıktan sonra Çorum’u da (Nikonya) almak için Çavlı Beyi görevlendirdi. Çavlı Bey, emirlerinden Karatekin ve Serkes Ahmet Gazi ile Çorum’a yürüdü ancak, Çorum Tekfuru (yönetici) Nastura’ya Kastamonu’dan yardım geldiği için Çavlı Bey başarılı olamadı. Bunun üzerine Melik Ahmet Gazi 30.000 kişilik askeriyle Çorum’a geldi. Beraberinde Komutanlarından İltekin Gazi’de bulunmaktaydı.
Kastamonu’dan Çorum’a yardım için gelen Bizans kuvvetleri bozguna uğratılarak şehir kuşatıldı. Melik Ahmet Gazi Nastura’ya, elçisi Yahya’yı şehri teslim etmesi için gönderdi. Nastur bu teklifi reddetti. Bir haftalık kuşatmadan sonra Nikonya (Çorum) Şehri 1075 yılında alındı.
Melik Ahmet Gazi Oğuzlar’ ın Alayunt’lu boyundan Çorumlu oymağının başı bulunan İlyas Beyi Çorum’a yönetici olarak bırakmış, İltekin Gazi ile Osmancık’ı almak üzere Çorum’ dan ayrılmıştır. Çankırı yöresinin fethi için Çavlı ve Karatekin Beyleri görevlendirdi. Osmancık alındıktan sonra burasını Alayunt boyundan Osman Bey’e verdi. Osmancık adını bu beyden almıştır.
Kısa zamanda Orta Anadolu’yu Bizans’ın elinden alan Danişmend Beyliği, Çorum ve çevresini Türk boylarına açarak Anadolu’nun Türkleşmesine katkıda bulunmuştur. Bu bölgede Oğuz Türkleri yerleştikleri yerlere boylarının ve oymaklarının adlarını vermişlerdir. Köy, mahalle, dere, tepe, dağ ve ova gibi bazı yer isimleri Oğuz boylarının adlarını taşımaktadır. Bayat, Büget, Kayı, Kınık, Salur, Avşar, Bayındır, Karakeçili, Karaevli, Dodurga verilen boy ve oymak adlarından bazılarıdır.
Anadolu’nun Türkleşmesinde Oğuz Boylarına mensup Türkmenler’in büyük rolü olmuştur. Bu çerçevede Karadeniz Bölgesi’ne de çok sayıda Oğuz Boylarına mensup Türkmenlerin yerleştiği görülmektedir. Bu Türk boyları bölgenin hem fetihlerle, hem de iskanlarla Türkleşmesini sağlamışlardır. Prof. Dr. Faruk SÜMER’in araştırmalarından yapılan tespitlere göre; XVI. Yüzyılda, Amasya, Canik (Samsun), Çorum, Karahisar-i Şarki, Kastamonu, Kengiri (Çankırı), Sivas ve Trabzon sancaklarındaki yer adları incelendiğinde, Yirmidört Oğuz Boyunun 21’i yerleşmiştir. Bunlar; Kayı, Bayad, Kara-Evlu, Yazır, Döğer, Todurga, Afşar, Kızık, Beğ-Dili, Karkın, Bayındır, Çavundur, Çepni, Salur, Eymür, Ala-Yundlu, Yüreğir, İğdir, Büğdüz, Yıva ve Kınık boylarıdır. Bölgede bu boylara ait 268 yer adı bulunmaktadır.
Kıyı şeridi başta olmak üzere, Karadeniz Bölgesi’nin Türkleşmesinde özellikle ÇEPNİLER önemli roller oynamışlardır.
Anadolu’nun fethinden sonra bölgeye yerleşen Türklerin Çorum bölgesini yurt ve otlak olarak kullandıkları kayıtlardan anlaşılmaktadır.
Bölgede en çok köy ve yer adı bırakanlar Bayat, Eymir, Kargın, Yapar ve Çavuldur boylarıdır.
İlimizde Oğuz boylarının isimlerini taşıyan yerler :
1-Avşar (Kargı- köy)
· Avşar Divanı (Alaca’ da bir bölge)
2-Alayuntlu (Mevki adı)
3-Bayat (ilçe)
· Bayat (Çorum’a bağlı bir köy)
· Bayat Gediği (Bir dağ gediği)
· Bayat Mezarı (Bayat köyü etrafında bir mevki)
· Bayat Su Kavşağı (bir mevki adı)
· Bayat Çayı (Bir çay)
· Bayat (Kargı ilçesinde bir köy)
4-Bayındır (Mecitözü ilçesine bağlı bir köy)
· Bayındır ovası (Bir mevki)
5-Becek (ören yeri)
6-Beydili (Merkeze bağlı bir köy)
· Beydili (Bayat ilçesinde bir köy)
7-Büğdüz (Merkeze bağlı bir köy)
· Büget (Merkeze bağlı bir köy)
8-Çetmi (İskilip ilçesine bağlı bir köy)
· Çepni (Çorum merkezde bir mahalle)
9-Dodurga (İlçe)
10-Döker (Döger) (Bir mevki)
11-Eskiyapar (Alaca ilçesine bağlı bir köy)
12-Evlik (Osmancık ilçesinde bir köy)
13-Eymir (Merkeze bağlı bir köy)
· Eymir çayı (Bir mevki)
· Eymir sırtı (Bir mevki)
· Eymir gölü (Bir mevki)
· Eymir (Osmancık ilçesinde bir mahalle)
14-Gürleyik (Osmancık ilçesinde bir mahalle)
15-Karaevli (Karaevliya) (Uğurludağ ilçesinde bir köy)
16-Kargın (Alaca ilçesine bağlı bir köy)
· Kargın (İskilip İlçesi Evlik köyüne bağlı bir mahalle)
· Kargın (Bir mevki)
· Kargın (İskilip İkipınar köyünde bir mahalle)
· Kargın (İskilip ilçesi Kavak köyünde bir mahalle)
· Kargı (Kargın) (Mecitözü İlçesine bağlı bir köy)
· Kargın yaylası (İskilip Deveci dağında bir yayla)
· Kargı (İlçe)
· Kargı (Osmancık ilçesinde bir köy)
17-Kayı (Çorum merkeze bağlı bir köy)
· Kayı (Oğuzlar ilçesinde bir köy)
· Kayı (Mecitözü ilçesinde bir köy)
18-Kınık (Çorum merkeze bağlı bir köy)
· Kınıkdelileri (Merkeze bağlı bir köy)
19-Salur (Çorum merkezde bir köy)
20-Yavu (Laçin ilçesinde bir köy; şimdiki ismi Gökgözler.)
· Yavu (İskilip ilçesinde bir köy)
· Yıva (Bir mevki)
OSMANLILAR DÖNEMİNE KADAR ÇORUM
İlhanlı Devletine 1308’ de bağlanan Çorum’da, Moğolların Anadolu yöneticisi olan Timurtaşın Mısır’a kaçması üzerine Eretna Bey egemenlik sağlamıştır. Eretna Bey’in ölümünden sonra yedi yaşındaki oğlu Mehmet Beyliğe getirilirken Kadı Burhanettin buna vasi olmuştur. Kadı Burhanettin Hükümdarlığını ilan ederek Şahgeldi Paşayı yenmiş, Çorum’u almış daha sonra Osmancık’ı da ele geçirmiştir. Kadı Burhanettin Osmanlılara karşı Karamanoğulları ve Kastamonu Emirleriyle üçlü anlaşma yapmıştır.
Anadolu’da Türk siyasi birliğini kurmak isteğiyle hareket eden Yıldırım Beyazıt, önce Kastamonu Emiri Süleymanı yenerek Kadı Burhanettin’den Osmancık’ın teslimini istedi. Bugünkü Kırkdilim yöresinde yapılan savaşı Kadı Burhanettin kazandı (1392). Bir süre sonra Yıldırım Beyazıt kendisine taraftar beylerin yardımlarıyla Çorum, İskilip ve Osmancık’ı ele geçirdi. Kadı Burhanettin Sivas’a çekilmek zorunda kaldı.
OSMANLI İDARESİNDE ÇORUM
Ankara Savaşı sonucunda (1402) Yıldırım Beyazıt’ın kurmuş olduğu siyasi birlik bozulmuştur. Timur himayesinde Amasya’da egemenliğini yürüten Çelebi Sultan Mehmet zamanında Çorum, yine Osmanlı yönetiminde kalmıştır. Bu durum Cumhuriyet yönetimine kadar devam etmiştir. Çelebi Sultan Mehmet Çorum’da Subaşılık (Komutanlık) kurduğu gibi sık sık Çorum’u rahatsız eden Köpekoğlu Sülü ve kardeşi Hüseyin’i öldürtmüş, ayrıca Babaiye tarikatı taraftarlarıyla uğraşmıştır.
Osmanlı birliğini sağlayan Çelebi Mehmet, oğlu II.Murat’ı Amasya’ya Vali yapmıştır. II.Murat’ın Lalası Biçer oğlu Hamza Bey’in Çorum’a hizmetleri olmuştur. XVI. yy.’ dan itibaren Çorum bölgesi Karayazıcı gibi Celalilerin ayaklandığı bir yer haline gelmiştir.
Evliya Çelebi’ Nin Gözüyle 1649 Yılında Çorum
“Sabahleyin Kırkdilim Deresinden kalkarak bin bir güçlükle adını bilmediğimiz bir köye geldik. Bu köy Çorum sancağı toprağında 200 haneli bir müslüman köyüdür.
Çorum, 42 mahalledir ve 42 camisi vardır. Evleri 4300 tane olup, bağlı bahçelidir. Hamamlardan “Yeni Hamam” gayet güzeldir. Yedi yerde Dârüttedris’i vardır. “Murathan Gazi Medresesi” mamur ve meşhurdur. “11 Sibyan Mektebi” yedi hanı 18 yerde gayet güzel sulu çeşmeleri vardır.
Üç tekkesi var, 300 dükkanı olup her türlü esnafı mevcuttur. Bilgili kimseleri, nükteci çelebileri, bilginleri, dini bütün kişileri, şeyhleri çoktur. Suyunun ve havasının güzelliğinden halkının yüzleri kırmızıdır. Şehrin kıble tarafından Celali ve Cemali şerrinden emin olmak için 4 köşe yapılmış güzel bir kalesi vardır. Ama küçüktür.
Çorum yakınında “Aşık Paşa Oğlu Şeyh Ulvan (Elvan) Çelebi Ziyaretgahı” vardır. Kendisi Orhan Gazi şeyhlerindendir. Bir çok eseri vardır.
Onbirinci günde Çorum Ovası’ndaki “Seydim Sultan Tekkesi” durağına geldik. Büyük bir tekkedir. Buradan “Karakeçili Köyü” ne geldik. Çorum toprağında 200 haneli Türk köyüdür. Buradan hareketle; İskilip dolaylarına ulaştık, İskilip 150 akçalık “Şerif Kaza” yani merkezi ilçedir. İskilip’in bilginleri medreseleri ve talebeleri çoktur. Burası zevk ve heva yeri olmayıp ilim beldesidir.
Osmancık’ a ulaştığımızda gördük ki, şehrin batı tarafında “Bektaşilerin Şeyhi” gömülüdür. Bütün dünyanın ziyaret yeri, evliyaların umdesi, “Hz. Koyun Baba” ; Hacı Bektaş’ın halifesidir, burada defnedilmiştir.
Burada Sultan “Beyazid’i Veli’nin Hayrat”ından olarak bir köprü vardır ki; her bir kemeri eleğim sağmadan (Gökkuşağı) ve “Kehkeşan (Samanyolu’ndan) örnek verir. Böyle çılgınca ırmağa üstad mimar sanki bir “Sırat” köprüsü yapmıştır.
Kalesi Kızılırmak’ ın doğusunda olup, büyük bir köprü ile geçilir. Irmağa yakın bir yalçın kaya üzerinde küçük ve sağlam yapıdır. Çepeçevre büyüklüğü 800 adımdır.”
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE ÇORUM
Çorum’da Milli Mücadele hareketi üç bölüm halinde açıklanabilir.
19 Mayıs 1919’ dan Önce Çorum
İttihat ve Terakki Partisinin kökü olan Vatan ve Hürriyet Cemiyetinin kurulmasında Çorum’lu Doktor Mustafa Cantekin’in büyük rolü olmuştur. Çorum’da İttihat ve Terakki Partisinin kurulmasında Edebiyat öğretmeni Münüf Kemal, Yüzbaşı Selahattin öncülük etmişlerdir.
I.Dünya Savaşından önce meydana gelen genel karışıklık Çorum’da da görülmüş Hürriyet ve İtilafçılar Avukat Kamil ve Avukat Sabit öncülüğünde faaliyete geçmişlerdir. Bu zamanda İttihat ve Terakki Partisi dağılmıştır.
19 Mayıs 1919’dan 23 Nisan 1920’ye Kadar Geçen Olaylar
Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıktığı sırada ülkenin içinde bulunduğu karışıklık ortamı Çorum’da da yaşanmaktaydı. Bu zamanda Çorum Ankara’ya bağlı bir sancaktır. Bu sancağın yönetiminde Ankara Valisi olan Muhiddin Paşa’ya bağlı Samih Fethi bulunmaktaydı. Padişah taraftarı olan bu kişiler Milli Mücadele hareketine cephe almışlardı. Atatürk, Ali Fuat Cebesoy’u görüşmek üzere Havza’ ya davet etti. Ali Fuat Cebesoy, Sungurlu – Çorum – Merzifon yolunu uygun görerek 16-17 Haziran’ da Çorum’a gelmiş ve burada misafir olmuştur. Onu takip ederek Çorum’a gelen Ankara Valisi Muhiddin Paşa, Muhtasarrıf Samih Fethiyle görüşerek Ali Fuat Cebesoy’u tutuklamak istemiş ancak başarılı olamamıştır.
Atatürk Erzurum Kongresini yaptıktan sonra, kongre yapmak üzere Sivas’a geldiği sırada, Çorum’da bulunan Samih Fethi bir takım engellemeler yapmak istemişse de başarı gösterememiştir. Çorum Sancağından Sivas Kongresine katılmak üzere, Mehmet Tevfik Efendiyle Çorum Lisesi Fransızc a Öğretmeni olan Dursun Bey temsilci olarak gönderilmiştir.
Cumhuriyetin İlanına Kadar Çorum’da Geçen Olayların Ana Hatları
Gazi Mustafa Kemal’ in her sancaktan beş kişi seçilmesine dair genelgesine uyularak Çorum’dan seçilen beş kişi, ilk T.B.M.M.’ ni kurmak üzere Ankara’ya gönderildiler. Bu sırada Çorum’a Mutasarrıf Vekili olarak Haymana Kaymakamı Cemal Bey atanmış ve Çorum’a gelişinden bir gün sonra Ankara’da T.B.M.M. açılmıştır.
Milli Mücadele hareketinin başlangıcı ve en zor zamanında Çorum bir taraftan Çapanoğullarının, öte yandan Pontusçuların tehdidi altında bulunuyordu. Çorum halkının Milli Mücadele hareketine bağlılığı sayesinde, Çapanoğulları isyanı daha fazla genişlemeden söndürülmüştür.
Çorum Milli Mücadelede en çok şehit veren illerden olup, merkez ve ilçelerinden İstiklal Savaşına katılan 1510 kişi İstiklal Madalyası ile onurlandırılmıştır.
SUHEYB İBNİ SİNAN RUMİ VE UBEYD GAZİ
İkisinin de ashabın ilk müslümanlarından oldukları alimlerce bilinmekte olup halk arasında da meşhurdur. Çorum şehrine çeyrek saat mesafede Hıdırlık mevkiinde yüksekçe bir yerde defn edilmişlerdir. Mübarek türbeleri, yanında bulunan cami zaviyeleri, Selçuklu sultanları tarafından inşa ettirilmiştir. Ayrıca ziyarete gelenlere yemek verilebilmesi için Köyarazisi, vakıf tahsis edilmiştir. Osmanlı Devleti tarafindan şehir civarında bulunan, devlete ait arazi gelirlerinden türbedarlık vazifesi için yıllık elli Çorum ölçeği ve aylık 300 kuruş tahsis edilmiştir.
Zamanla cami, türbe ve zaviye harap olmuştur. Bu durum Sultan Abdülhamit Han’a bir mazbata ile arz edildiğinde yeniden bina inşa olunmak üzere 150.000 kuruş ihsan buyurmuştur. Bununla cami, vaviye ve türbe, yeni bir tarzda ve yeni baştan bina ve inşa edilmiştir. Mübarek günlerde ve diğer zamanlarda sürekli ziyaret edilen bir ziyaretgah olmuştur. Çorum’dan, köylerinden, yakın ve uzaktan çok ziyaretçi gelmektedir.
Suheyb ibni Sinan Rumi hazretlerinin künyesi Ebu Yahya’dır. Musul’da doğmuştur. Çocukluğunda Rumlar ‘a esir düşmüştür. Rumlar arasında yetişmesinden dolayı Rumi lakabını almıştır. Mekke ‘de iken azat edilip ilk iman edenlerden otuzyedinci olarak Hz. Peygamber ‘in sahabeliği şerefine nail olmuştur. Savaş ve barış dönemlerinde Hz.Peygamber ‘e hizmetten bir an bile ayrılmamıştır.Sonra dört halife devrindeki savaşlarda da cihatlara katılmıştır.
Suheyb Rumi, Medine’ye hicreti esnasındaki fedakarlığı üzerine, hakkında şu ayet nazil olmuştur;
“insanlardan öyleleri vardır ki Allah’ın rızasını almak için kendini satar (feda eder)” (Bakara/207.Hz.Peygamber de onu;”Suheyb, ne güzel kuldur.Allah’tan korkmasaydı bile asla ona isyan etmezdi.” ve “Ben, Arabın, Suheyb Rum’un, Selman da Acemin (iran’ın) öncüleridir.” buyurarak şan, şeref ve üstünlüklerini ilan etmiştir. Hz. Ömer’in emriyle Hz. Peygamber ‘in mihrabında imamlık yapmıştır.Bu durum Hz. Osman dönemine kadar sürdürmüştür. Daha sonra Hz. Hasan Efendimizin hılafeti Hz. Muaviye’ye bıraktığında onun emriyle Hz. Muaviye’nin nezdinde kalmıştır. Onun tarafından istanbul’un fethine gönderilmiş ve yetmiş yaşında iken ahirete intikal etmiştir.
Hadis ve siyer kitaplarında, Tarih -Ali diye tanınmış olan Künhül’ahbar adındaki tarih kitabında Suheyb Rumi’nin Çorum’da medfun olduğu kaydedilmektedir. Adı geçen tarih kitabında Selibolu Abdülmevla oğlu Mustafa Ali’nin de açıkça belirttiği gibi “meşhur hadisci Yusuf Bahri hazretleri de İstanbul fethi için Ankara vilayeti yoluyla giderken veya gelirken Çorum şehrine defn oldukarını beyan buyurmuşlardır.
Alemdar-ı Resulullah Suheyb-i Rumi’dir namıFahirlensün bu zat ile Çorum’un havası ile avamı.
MA’Dİ KEREP GAZİ
Ashab-ı kiramdandır. Mübarek Hıdırlık mevkiinin batı tarafında ahşap türbesinde medfundur. Eskiden beri sürüp gelen adet üzere ziyaretçiler, önce Kerep Gazi’yi ziyaret ederler. Sonra Suheyb ve Ubeyd hazretlerinin kabrini ziyaret etmeye giderler.
Kerep Gazi hazretleri, Yemen’in Zübeyd vilayetindendir. Mekke’nin fethinden sonra Zübeyd elçisi ile Medine’ye gelip iman şerefine nail olmuştur. Hz. Muaviye zamanında Ankara yolu ile istanbul’u fethe giden orduya katılmıştır. Oraya giderken veya dönerken kabrinin bulunduğu yerde şehit olmuştur.
Eski müftülerden Hacı Ali Efendi merhumun Taftazani’nin (Telhıs) ına yazdığı şerhte açıklandığı üzere Hz. Peygamber ‘in .Suheyb ne güzel kuldur. Allah’tan korkmasaydı bile asla ona isyan etmezdi.” Hadisinin tercümesini ihtiva eden kaidesinde eskiden beri süre gelen ziyaret şeklini açıklamıştır.
HACE YUSUF BAHRİ EFENDİ
Manevi mertebesi yüksek, hadisci ve fıkıhçı alimlerdendir. Kamus ve ihya-ı Ulum sahibi olan Şeyh Murtaza hazretlerinden mezun ve onun halifesidir. Aslen Vezirköprü kasabasından olduğu halde Çorum’u yurt edinmiş ve burada ders okutmaya başlamıştır. Yüce ilimierin neşrinde sayılamayacak kadar çok zat kendisinden istifade etmiştir. Kendisi çok nükteli konuşur, hazır cevap bir zat idi. Bu yüzden nice hikmeti sözleri, kerametleri halk arasında meşhurdur. Kendisinden duyulduğuna göre Şeyh Seyyit Murtaza hazretlerinin hizmetinde iken Hz. Peygamber ‘in sohbetine nail olmuş cin taifesinden bir zat ile görüştürülmüştür. Onun için tabiinden kabul edilir. Hicri 1245 tarihinde vefat edince Ma ‘di
Kerep Gazi Hazretlerinin ” ayak ucuna bitişik kargir türbesine defn edilmiştir. Bu türbeyi, 4 talebelerinden Derviş Mehmet Paşa bina ettirmiştir. Kabri teberrüken ziyaret edilmektedir.
Yusuf Bahri Hazretleri, hadis ilminden Şifa-i Şerif üzerine bir cilt şerh yazmıştır. Onu inceleyenler, ne derece kemal sahibi olduğunu daha iyi anlayacaklardır.
SA’D b. EBi VAKKAS
Ashabdan cennetle müjdelenen on kişiden biridir. Asla başka bir kimse hakkında rivayet olunamayacak olan “Ey Sa’d, ok at… Anam, babam sana feda olsun, ( at ).” Hadisinde anlatılan fazilet ve şerefe sahiptir. Çiriş mahallesinde Bozacıoğlu evinin avlusunda bulunan türbesinde yatmaktadır. Bu türbeyi tabur katibi Mustafa Efendi, ahşap olarak güzelce yaptırmıştır. Bilirkişilerin ifadesine göre Amasya ve Canik sancaklarından zaviyesine ait vakfıyesi varmış. Ama her nasılsa zamanla bazı zorbalar tarafından ele geçirilmiş olduğundan hiçbir istifade sağlanamamış, hiçbir gelir elde edilememiştir. Bu nedenle türbe ve zaviyesi, ziyaretçilerin ve hayır sahiplerinin yardımı ile “idare olunur.
Bazı güvenilir siyer kitaplarında Hz. Sa’d'ın Medine-i Münevvere’de vefat ettiği açıkça belirtilmektedir. Uhud savaşında kardeşi Akabe b. Vakkas, Hz. Peygamber’ in dişini şehit etmiş ve oradan Bizans ülkesine kaçmıştır. Hz. Sa’d, kardeşini yakalayıp öldürmek için Bizans topraklarında onu aramıştır. Bazı tarih kitapalarında bu araştırma sırasında vefat ettiği yazılıdır. Araştırma için Çorum şehrine gelip gitmesi mümkün olduğundan Çorum’da merhumun bir makamı veya gerçekten kabri olması da ihtimalden uzak değildir.
LENDUHA SULTAN
Tabiinin kahraman gönül erlerindendir. Muhammed Hanefi hazretlerinin de arkadaşlarındandır. Hacı Kemal mahallesinde ahşap türbesinde medfundur. Vakfı olmadığından hayır sahipleri tarafından yapılan yardım ve bağışlarla idare olunur. Türbesinde özellikle Ramazan aylarında öğleden sonra hafızlar tarafından Kur ‘an-ı Kerim okunur. Kabri ziyaretgahdır.
SEYYiT OSMAN EFENDi
Hoşafcızade diye meşhurdur. Asrının vera ilmi sahibi ve kemal ehlindendir. Hicri 1186 tarihinde vefat edince Ulu Cami kebirin doğu tarafındaki pencerenin önünde hazırlanan kabrine defn edilmiştir.
Kerametlerinden olarak leylek kuşlarının geliş ve dönüş günlerinde ziyaret için Azapahmet mahallesindeki evine, daha sonra yuvalarının bulunduğu yere gittiklerini görenler halen .anlatmaktadırlar. Bugün evlatları tarafından kullanılan evinde onun oturduğu makamı mevcuttur.
KARA MÜFTÜ
Asıl adı Abdulkadir’dir. Nakşibendi halifelerindendir. Cami kebir deki sakal-ı şerifin önünde her gece nakşibendi zikri ve hatm-ı sıddıkıyye icra ederlerdi. Bir gece insanlık icabı, adetlerine muhalif olarak vaktinde gelemedi. Arkadaşları gelip meşgul olmaya başlarlar. Bu sırada müezzin efendi, o gece tesadüfen ezan vaktinden önce gelir ve bir direğin arkasına gizlenerek oturur. Bu şekilde toplandıklarını daha önce hiç görmediğinden bunlar kimlerdir ve toplanmalarının sebebi nedir diye düşünürken sohbet ehlinde birisi; Kara Müftü halen gelmedi, der. Şurada gizlenen müezzin efendi gitsin, onu çağırıp getirsin, derler. Birisi gelip müezzin efendi git, müftü Abdulkadir Efendi ‘yi buraya çağır, der. Bunun üzerine müezzin efendi derhal gidip kapısını çalar. Kara Müftü, müezzin efendi, geliyorum, der. Bir müddet sonra kapıyı açar.
Beraberce caminin kapısına gelirler. Pabuçlarını eline almak bahanesiyle yüzünü müezzin efendiye çevirip ona hitaben; bu sırrı bir kimseye söylersen zarar görürsün, diye tenbih eder. Evde annesi müezzin efendiyi endişeli ve düşünceli vaziyette görünce sebebini sorması üzerine olayı anlatıp sırrı ifşa eder. O anda da vefat eder. Bu olayannesi tarafından anlatıldığı için halk arasında çok yaygındır.
Kara Müftü Abdulkadir Efendi, kırk sene aralıksız fetva makamında görev yaparak güzel hizmetlerde bulunmuştur. Edeb ilminden Velediye Risalesi üzerine bir şerh de yazmıştır. 1201 tarihinde vıefatı üzerine Suheyb Rumi hazretlerinin türbesinin kıble tarafında Hıdırlık mezarlığına defn edilmiştir. Kabri halen ziyarete açıktır.
Not: Kara Müftü ‘nün kabri Ulu mezar’dadır.
HACI ÇELEBi OĞlU BEYLER ÇELEBi
Şeyh Elvan Çelebi hazretlerinin akrabasıdır. Osmancık kasabasında bir cami şerif, Çorum’da bir medrese, bir zaviye ve bir Nakşibendi dergahı yaptırmıştır. Hz. Peygamber ‘in dördüncü alemdarı olan Suheyb Rumi hazretlerinin türbelerini yeniden inşa edip ziyaretçilere ve konaklayanlara yemek verebilmesi için Büğdüz, Horasan, Kılıçören ve Burun köylerini vakfetmiştir. Vasiyeti üzerine ölümünde Suheyb Rumi hazretlerinin türbeleri civarına defn edilmiştir. Halen kabri, herkesin ziyaretine açıktır.
Kerametlerinden biri şöyle; Kabri harab olunca tamir için mimar olarak tayin olunan Adalı oğlu Hüseyin, baş tarafına bir direk dikmek ister. Ancak mütevellisi uygun görmez. Direğin kaldırılması istenince, ben diktiğim direği kaldıramam, bu ustalığa yaraşmaz, diye cevap verir. O gece ustanın rüyasında, merhum onun boğazını sıkarak ona serzenişte bulunur. Ey arsız, o direği başımın üzerine niçin diktin, diye korkutması üzerine sabahleyin o direği kaldırır. Sebebi sorulduğunda olayı anlatınca kendisi de orada vefat etmiştir.
ABDÜLCEBBAR DEDE ( Erzurumlu Sultan )
Erzurumlu Sultan diye meşhurdur. Abdulkadir Geylani evladından olduğu kaydedilir. Şehre çeyrek saat mesafede kendi çiftliği içinde ahşap türbesinde medfundur. Vakfı olmadığından çoğunlukla ilkbahar ve yaz mevsimlerinde artan ziyaretçiler tarafından kurbanlar kesilir, bağışlar yapılır.
Ziyaretçilere ziyafet çekilir.
ARAP DEDE
Esved-i Yemeni diye meşhurdur. Şehrin güneyine bitişik ahşap türbesinde medfundur. Eskiden beri belde halkının adetine göre hac yolculuğuna karar verildiğinde halk, onun türbesinde toplanır. Dualar yapılır. Yola çıkan herkesin salimen dönmeleri için orada Allah’a niyazda bulunulur idi.
Arap Dede, Zile’nin güneydoğusunda defn edilmiş olan Şeyh Nusret hazretlerinin halifelerindendir. Arkadaşlarıyla tarikata sülük edişlerinde şeyhleri, her biri değişik renkte bir taş bulup getirmelerini emreder. Onlar da birer taş getirip huzuruna arz ederler. Şeyh, o taşların her birini bir tarafa atarak onlara; o taşları hangi şehirde bulursanız o şehre sizi halife nasb ve tayin eyledim. Orayı yurt edinip yerleşiniz, diye ferman buyurur. Arap dede de Çorum şehrinde o taşı bulur. Burayı yurt edinip yerleşir. Türbesinin olduğı yerde irşat görevine başlar. Müslüman halka bu uğurda çok gayret ve çaba gösterir. Bu da bugün Arap Dede ‘nin Şeyhi Nusret Efendinin zaviyesinde bulunan Velayetname’de yazılı olduğı görülür.
PiR SAiD BABA
Tepecik mahallesinde bulunan zincirli kapı yanında ahşap türbesinde medfundur. Türbesi bir ziyaretgahtır
ŞEYH MEHMET ŞEVKi VE ETHEM BABA
Her ikisi de Şeyh Eyyup mahallesinde Nakşibendi tarikatının Üveysiyye kolu şeyhlerindendir. Çorum mütesellimi Abdüllatif Efendinin yaptırdığı ahşap türbelerinden medfundur. Ethem Baba, hicri 1270 tarihinde vefat etmiştir. Kabirleri ziyaret edilmektedir.
ŞEYH EYYUB SULTAN
Kendi adıyla anılan mahalledeki kabristanda yatmaktadır. Şeyh Eyyub, aslen Çorumlu ‘dur. Tanınmış tüccarlardandır. Ticari maksatla izmir’e gider, orada bir kamil mürşitle karşılaşır. Ona intisab eder. Bu esnada şeyhi onun elinde bulunan sermayesini denize atmasını emredince derhal emre uyup tüm sermayesini denize atar. Bunun üzerine Çorum şehrine şeyhin halifesi olarak tayin edilir. Memleketine dönüşünde Abdülbaki Paşa cami-i şerifinin sofasında iki rekat namaz kıldıktan sonra evine gitmesi emr olunur.
Dönüşte emr olunduğu şekilde namazını o camide kıldıktan sonra sol tarafında denize attığı sermayesini tamamıyla hazır bulur. Bu olayı bizzat kendisi, müritlerine nakletmiş olduğundan halk arasında dilden dile dolaşmaktadır. Kabri halkın ziyaretine açıktır.
ŞEYH KEREM ISSI
Asıl adı Hacı Mustafa’dır. Hicri 1119 senesinde Rebiulahir ayının üçünde Pazartesi günü vefat etmiştir. Şeyh Efendinin Şeyh Eyyüp mahallesinde bulunan Ömer Dedeoğlu ‘nun evinde kendi ikamet ettiği odasında makamı mevcuttur. Pabuçları da Velipaşazadenin muhafazasındadır. Şeyh Kerem Issı halifesi Elvançelebi köyü halkından Halil Efendi de, hicri 1169 senesinin Rebiulahir ayının 23. günü vefat edince şeyhinin yanına defn edilmiştir.
ŞEYH SEYYiT YAHYA EFENDi
Ulu mezarın yakınında Kara Alioğlu Mustafa’nın evine bitişik ve yol kenarında medfundur. Kabri ziyaretgahdır.
KARA ALiZADE ABDURRAHMAN EFENDi
Süleyman Feyzi Paşa hazretlerinin Çorum’da yapımını gerçekleştirdiği kütüphanesinin tüm kitaplarının hafızı olarak meşhurdur. Sağlığında duasını alabilmek için ziyaret edilirmiş. Vefatında vasiyyeti üzerine Cami kebir yakınında bulunan kabristanın sağ yanına defn edilmiştir.
Çorum’un en bilgili alimlerinden ve Sultan 3. Selim’in hocalarından, istanbul’da Eyyüb Sultan kabristanında yol üzerindeki türbede yatan Çorumlu Damatoğlu Ebubekir Edip Efendi Hazretlerinin yazdığı edebi kasidesine Kara Alizade Abdurrahman Efendi güzel bir şerh yazmıştır.
KARA iSMAiL EFENDi
Kırklar diye bilinen meşhur medresenin ilk müderrisidir Nakşibendi tarikatı halifelerindendir. Medresede tefsir okuturken Araf suresine gelindiğinde talebe ve müritlerine hitaben “Yahu Araf’ta kalalım” diye vefatını işaret buyurduğu günün akşamında yatsıdan sonra vefat etmiştir. Dut Dede civarında bulunan büyük kabristanın batı yanında medfundur. Kabri halen ziyaretgahdır.
SADULLAH SAFi
Dud Dede civarında büyük kabristanın sonunda medfundur. Kabri ziyaretgahıdır. Gayet sezişli ve kasideleri, mükemmel divanı vardır.
HACER DEDE
Şeyh Eyyup mahallesinde çavuşoğlu’nun evinde medfundur.
KADRi BABA
Şeyh Eyyup mahallesinde Karaalemdaroğlu’nun evinde medfundur. Burasının Kadiri tarikatının dergahı olduğu bazı evraklarda görülmüştür.
AKKUŞ DEDE
Asıl adı bilinmemektedir. Şeyh Eyyup Mahallesinde Kayışoğlu’nun evinde medfundur.
KARACA DEDE
Asıl adı bilinmemektedir. Kunduzhan mahallesinde Tabakhane yolu üzerinde bir evin bitişiğinde medfundur.
ŞEYH ABDULHAMiT
Pazar mahallesinde Hamit Camiinin bitişiğinde Hamit Ocağı isimli yerde ahşap türbesinde medfundur. Türbesi sürekli ziyaretgahtır.
ZEYNi DEDE
Bundede diye meşhurdur. Sultaniye çarşısında Ölçekzadelerin evinde duvarın bitişiğinde medfundur. Kabri halkın ziyaretgahıdır.
ŞEYH MEHMET BABA VE KARDEŞi HACI HAFIZ
Şeyh Mehmet Baba, Pembe Ömer diye meşhurdur. Nakşibendi tarikatının Üveysiyye kolundan Turhal Şeyhi Hacı Mustafa Efendinin halifelerindendir. Keşfi açık, kerameti bol bir zattır. Sonra Mevlevihane olarak kullanılan makamının mescidi sahasında medfundur. Kendisinden inabeli diğer altı zat da aynı yerde medfundur.
Turhal şeyhi Hacı Mustafa Efendi hazretleri, Mehmet Baba ‘yı Çorum şehrinde halife tayin ettiği esnada ona hitaben; “Oğlum,memleketine vardığında evini kazasın. Bu tariki aliden bir zatıalin in cesedi ortaya çıkar. Orayı ayin icra etme yeri edinesin.” buyurur. Bunun üzerine memleketine döndüğünde emre uyarak evini kazar. Gerçekten bir zat-ı alinin cesedi ortaya çıkar. Bundan böyle bu kabrin kıble tarafında bir yeri zikir icra mahalli edinmiştir. Sonra buraya bir mescit yaptırmıştır. Kabrin üstüne de türbe inşa ettirerek Nakşibendi tarikatının ayrıcı işaretlerini koymuştur. Daha sonra burayı eski Çorum müftüsü Mehmet Hilmi Efendi tamir ettirdiğinde Mevlevi dergahına çevirmiş ve Mevleviliğin ayrıcı işareti olarak yukarısına alcı kireçten uzunca bir külah maketi yaptırmıştır.
HACI ALi BABA
Künyesi Şerbetçizade diye bilinir. Halen Mevlevi dergahı olara kullanılan Nakşibendiliğin Üveysiyye kolunun hankahında medfundur. Daha önce adı geçen Yusuf Bahri hazretlerinin halifelerindendir. Sağlığında üzerine türbe inşa edilmiştir. Ama Allah tarafından bu yıkılınca daha sonra dört direk üzerine kar ve yağmurdan korunabilecek şekilde tavanı da bulunan kulübe gibi güzel bir türbe yapılmıştır.
İLÇELERDEKİ ULU KİŞİLER
Hüseyin Gazi Türbesi
Alaca’nın güneyinde, Mahmudiye Köyünün yakınında yer alan yapı kompleksi, 13 yy.’a tarihlendirilmektedir. Hüseyin Gazi Külliyesi; medrese, medresenin girişindeki aşevi, doğusunda türbe, kuzeyinde havuz, avlunun kuzeyinde çeşme ve kompleksin kuzeydoğusunda bugün depo olarak kullanılan misafirhane yapısından oluşmaktadır.
Koyunbaba Türbesi
Osmancık ilçe merkezinde bulunan ve Osmanlı padişahlarından Sultan II. Beyazıt zamanında 1469 tarihinde yaptırılan türbe, yüksekçe bir tepe üzerinde kurulmuştur. Evliya Çelebi’ye göre türbe alanında cami, yemekhane, ziyafet odası, konuk evleri ve kurşun kaplı bir türbe yaptırılmıştır. Ancak, türbe dışındaki yapıların bugün temelleri kalmıştır. Türbenin çift kanatlı, derin oyma tekniği ile işlenmiş ahşap kapısı bugün çorum Müzesi’nde korunmaktadır. Türbe 1989 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir.
BOĞAZKÖY MÜZESİ
Çorum’a 84 km. uzaklıktaki Boğazkale ilçesinde yer almaktadır. Çorum Müze Müdürlüğüne bağlı olarak hizmet veren müzede Boğazköy-Hattuşa kazılarında açığa çıkartılan eserler ile çevreden elde edilen eserler sergilenmektedir.12 Eylül 1966 yılında açılan Müze, Boğazköy (Hattuşaş) kazılarında açığa çıkan ve çevreden müzeye gelen eserlerin depo ve sergilemesinin yapıldığı mahalli bir müze konumdadır.
Hitit Dönemine ait eserlerin ağırlıklı olduğu müzede Kalkolitik, Eski Tunç, Hitit, Frig, Roma ve Bizans dönemlerine ait eserler de sergilenmektedir. Çorum Müzesi Müdürlüğü’ne bağlı olarak hizmet veren Boğazköy Müzesi Çorum’un 82 km. güneybatısındaki Boğazkale İlçe merkezinde yer almaktadır.
Hitit Dönemine ait eserlerin ağırlıklı olduğu müzede Kalkolitik, Eski Tunç, Hitit, Frig, Roma ve Bizans dönemlerine ait eserler de sergilenmektedir.
Müzenin giriş holünde Hattuşaş örenyerini gösterir bir harita ile kronolojik bir tablo yer almakta olup, aynı yerde Kral kapıdaki mülaj tanrı kabartması, Hitit Kralı IV. Tudhalia’nın kabartması ve onun karşısında ise hiyeroglif yazılı taş stel bulunmaktadır.
Giriş holünden geçilen birinci salonda; Kalkolitik, Eski Tunç ve Asur Ticaret Kolonileri Çağına ait pişmiş toprak eserlerin sergilendiği vitrinler ile bu salondan büyük salona geçilen bölümde ise Yazılıkaya’dan getirilen tanrıça İştar’ın kabartması yer almaktadır.
İkinci salonda; kronolojik olarak yapılan teşhir düzenlenmesinde Asur Ticaret Kolonileri ile Eski Hitit Dönemine ait büyük boy gaga ağızlı testiler ve bunların buluntu durumlarını gösteren fotoğraflar yer almaktadır. Bu vitrinlerin hemen yanında yer alan vitrinlerde ise Eski Hitit ve İmparatorluk Dönemine ait pişmiş toprak ve taş eserler, Frig Dönemine ait boyalı seramik kaplar, fibulalar, Roma Dönemine ait pişmiş toprak ve cam eserler, Bizans Dönemine tarihlenen bir kiliseye ait bronz malzemeler sergilenmektedir. Ayrıca müzede yer alan orta vitrinlerde yine Hitit Dönemine ait çivi yazılı tabletler, mühür baskılı pişmiş toprak bullalar, silindir ve damga mühürler, bronz baltalar, iğneler, taşçılık aletleri ve kalıplar ile fildişinden dans eden tanrıça, üçlü tanrıça grubu, pandantifler ve kabartmalı seramik parçaları teşhir edilmektedir. Vitrin aralarında da büyük boy testiler ile kabartmalı ortosdatlar yer almaktadır.
Müze Tel: (+90-364) 452 20 06
Hitit uygarlığı ile llgili diğer eserler il merkezinde, Çorum Müzesi ve Alacahöyük Müzesi’nde sergilenmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder